Kitap Kurtları İçin 4: Pirenin Yorganı, Karıncanın Rüyası
ISBN: 978-975-08-4309-9
Tekrar Baskı: 5. Baskı / 06.2021
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 06.2011
Resimleyen: Emine Bora
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 112 |
Boyut | : 14 x 21.5 cm |
Tekrar Baskı | : 5. Baskı / 06.2021 |
Filiz Özdem’den Çok Özel Bir “Hayvanlar Ansiklopedisi”:
Filiz Özdem çok özel bir “hayvanlar ansiklopedisi” yazıyor. Artık konu öyle bir yere dayandı ki sonu nereye varacak bilemiyorum. Karıncalar, arılar, pireler, akrepler, çekirgeler, örümcekler, sinekler, kelebekler. Kimi bizleri üzen, her şeyden bezdiren kimi de hayatımıza renk ve lezzet katan böcekler, olağanüstü yaratıklar…
İnsan kendini pek beğenmiş bir varlıktır, sözü ne kadar yerinde söylenmiş, hatta az bile söylenmiş. Kendini beğenmesi yetmiyormuş gibi yarattığı öykülerde dile gelen hayvanları, bitkileri de yeri geldikçe kendini beğenmişlik girdabına çekmekten geri kalmaz. Filiz Özdem’in kalemiyle dile gelen bilcümle hayvanat gerek ilk üç kitapta gerekse bu dördüncü kitapta (bilerek son demiyorum, devamı var çünkü) öyle allanp pullanıyor ki insanın onlara “hayvan” diyesi gelmiyor.
Karınca deyip geçmeyelim, balını afiyetle yerken arının bizim için ne anlama geldiğini öğrenip unutmayalım, bilmesek ve de hayatımızda yeri olmasa da pirenin küçümsenmemesi gerektiğini öğrenelim, akrep için düşündüklerimizi gözden geçirip onu daha yakından tanıyalım, çekirge deyince iyi sıçrayan ama bir iki derken sonunda yakayı ele veren bir zararlıyı akla getirmenin bu böceği tanımamıza yetmeyeceğini düşünelim, üstün meziyetlere sahip ve usta bir sanatçı olan örümceğin hiç de örümcek kafalı bir yaratık gibi düşünülmemesi gerektiğini kabul edelim, sinekler hakkında doğru bilgiler edinip vereceği zarardan kendimizi koruyalım ve rengine, uçuşuna, çiçekten çiçeğe konuşuna hayran olduğumuz kelebeğin ne kadar kısa yaşadığını ve bu kısa hayata bu kadar güzelliği nasıl sığdırdığını araştıralım diye yazılmış bu kitap.
Başından beri merak içinde okumalarımıza eşlik eden ressam Emine Bora’yı unutmamalı. Resim kadar onu sevimli ve güzel yapmak da önemlidir. Bu kitaplardaki resimlere baktıkça hayvanların insan özellikleri katılarak canlandırılmasındaki inceliği, güzelliği yazı ile birleştirmek gerektiği çıkıyor ortaya.
Ve bir şey daha var söylenmesi gereken: Böceklerin gizemi, biraz da bizim bilmediğimiz yanlarımız mı?
Sabri Koz
Karıncaların Rüya Gördüğü Bir Dünyaya İnanmak
Karıncaların rüya gördüğü bir dünyaya inansak ne olur? Bence hiç de fena olmaz. Hayaller insanı besler, zenginleştirir. Güzel hayaller insanın masumiyetine katkıda bulunur. Güzel hayaller büyüyüp güzel ütopyalara dönüşebilir. İnsanın insana ve doğaya yaraşır şekilde yaşamasında mücadelesini, inancını pekiştirir.
Yeşil Karıncaların Düş Gördüğü Yer
Bu filmi bundan çok uzun yıllar önce, 1985’te henüz 20 yaşındayken, İstanbul Sinema Günleri’nde (o zamanlar İstanbul Film Festivali’nin adı böyleydi) seyretmiştim. Werner Herzog’un 1983’te çektiği bu film, Avustralya’da geçer. Avustralya’da haritada çöl olarak gösterilen, karınca yuvalarının oluşturduğu tepelerle kaplı topraklarda madenciler çalışma yapmak isterler. Ama yörede yaşayan yerliler, Aborjinler ise buranın “yeşil karıncaların düş gördüğü yer” olduğunu, bu düşlerle insanlığın başladığını, bu topraklarda yapılacak ve karıncaları rahatsız edecek çalışmalarla insanlığın yok olacağına inandıklarını söyleyerek, maden şirketiyle mücadele ederler. Bu haklı davayı sonunda Aborjinler kazanır ve karıncalar orada düş görmeye devam ederler. Ne kadar güzel bir hikâyesi var değil mi?
Karıncalar toplumsal düzenleri çok gelişmiş, gayet iyi örgütlü, çok ilginç hayvanlardır. Koloniler halinde yaşarlar ve aralarında müthiş bir işbölümü vardır. Koca kafalı, koca popolu, düğümsü ince bellidirler. Soyları yabanarılarıyla ortak bir ataya dayanır. Dünyada varlıkları neredeyse 130 milyon yıl önceye gider. Yeryüzündeki çiçeklenme arttıkça türleri çeşitlenmiştir.
“Bütün karıncalarımı yedim!”
Tabii ki karınca yenmez! Bu sadece, yıllar önce seyrettiğim bir filmde geçen bir cümledir. Ünlü oyuncu Elizabeth Taylor’ın sanırım 15-16 yaşlarında oynadığı bir film seyretmiştim. Filmde 10 yaşlarında bir de erkek kardeş vardı. Elizabeth ailenin başarılı, güzel ve akıllı kızıydı. Evde herkes sürekli onunla ilgileniyor, kendi halindeki küçük oğlanın yüzüne kimse bakmıyordu. Bu çocukcağızın en büyük merakı karıncalardı. Yanında, topladığı karıncaları içine koyduğu kavanozuyla geziyordu hep. Derken bir gün, ailesinin ilgisini çekmek için, kavanozun kapağını açıp karıncaların hepsini salıyor, sofrada yine herkes ablasıyla ilgilenirken, birden “Bütün karıncalarımı yedim!” diye bağırıyordu. Ancak o zaman ailesi şaşkınlıkla gözlerini ona çeviriyordu. Bu söz, arkadaşlarımla aramda bir parolaya dönüşmüştü. Aramızda kimin sevgiye, şefkate, ilgiye ihtiyacı olursa, o “Bütün karıncalarımı yedim!” diyor, bizler de onu şımartıyorduk. Eh, arkadaşlar bunun için de gereklidir değil mi? Bu söz belki sizin de parolanız olur. Ama unutmayın ki, bir arkadaşınızın zor ânında onun yanında olmanız kadar, başarılı olduğu zamanlarda da yanında olmak, onu alkışlamak çok önemli ve büyük bir erdemdir.