Amerika’da Bir İyimser / 1959 – 1960
ISBN: 978-975-08-3936-8
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 03.2017
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Un ottimista in America |
Sayfa Sayısı | : 208 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
“Amerika’da Bir İyimser / 1959 – 1960”
O Amerika ki geleceği düşünmeyi bilmiyor…
Italo Calvino’nun “Amerika’da Bir İyimser” adlı kitabı ilk kez Türkçede…
“… söze sığmayan şeylerle, dile alması güç bayağılıklarla dolu Amerika, o Amerika ki geleceği düşünmeyi bilmiyor, yine de hepimizin geleceğinin öylesine geniş bir bölümünü içinde barındırıyor…”
Yolculuğun büyük düşmanı Cesare Pavese’nin izinden gitse de, Italo Calvino Kasım 1959-Mayıs 1960 tarihleri arasında ABD’ye ilk uzun yolculuğunu yaptı. En uzun süreyi New York’ta geçirdi, her yerden çok sevdiği o kent, “et yiyen bir bitkinin bir sineği içine çekip yuttuğu gibi yuttu” onu. Çok sayıda eyaleti ve kent merkezini dolaştı –Cleveland, Detroit, Chicago (“tam Amerikan kenti, üretken, maddeci, hoyrat”), San Francisco, Los Angeles, Montgomery, New Orleans, Savannah (“ABD’nin en güzel kenti”), Las Vegas, Houston–, yazarlarla, yayıncılarla, yazın ajanlarıyla tanıştı, ama aynı zamanda iş adamları, sendikacılar, insan hakları eylemcileriyle (başta Martin Luther King olmak üzere), sıradan kişilerle de görüştü.
Neyyire Gül Işık’ın çevirdiği, Türkçede ilk kez yayımlanan “Amerika’da Bir İyimser”, son derece ufuk açıcı bir kitap…
“ABD yolculuğuma başlarken, yolculuk boyunca da, Amerika üstüne bir kitap yazmayacağıma yeminler ediyordum (yazılmış zaten o kadar çok kitap var!). Oysa şimdi fikrimi değiştirdim. Seyahat kitapları yazın yapıtı oluşturmanın yararlı, iddiasız, yine de dört dörtlük bir biçimidir. Ülkeler yıldan yıla değiştiğinden, belli bir anda görüldükleri gibi sabitleştirildiğinde, değişken özleri kayıtta donduruluyor da olsa, ya da işte tam bu nedenle, işe yarayan kitaplardır ve ülkeler anlatılırken, görülen yerlerin betimlenmesinden daha ötelere varan bir şey, yazarın kendisiyle gerçek arasındaki bir ilişki, bir tanıma süreci anlatılır.”
Şartlı reflekslerim artık diken üstünde, elim en masum nesnelere değmeden önce bir duraksıyor. Sarsıntıdan hem korkuyorum hem bekliyorum, çarpılmazsam düş kırıklığına uğruyorum, artık ihtiyaç duyuyorum, tiryakisi oldum. Kimi zaman bir el sıkışmadan, bir okşayıştan kıvılcımlar çıkıyor. Nesnelerden günlerin temposuna, duygulara, ilişkilere bir elektrik çarpması boşalıyor. Acaba sahici enerji mi, yoksa içimizdeki gerilim alabildiğine kıtlaştı da o yüzden nesnelerden saçılan enerjiye karşı duyarlık mı kazandık?
Büyük bireysel ve toplu serüvenlerin kahramanlık çağı kapanmış, Amerikan ruhu bugün gerilim eksikliğinden, amaç yoksunluğundan ötürü kuvvetten düşmüş, –erişilmiş ya da erişilecek– bir refahı gözleyen, atılımdan yoksun bir gündelik rutin halinde. Ama gerilim nesnelerden, ekonomik süreçten, insan iradesinin ötesinde yaşayan üretim hummasından hâlâ fışkırıyor. Nesnelerin dünyası uyanık, uykusuz, kendi içinden kaynaklanan bir tür akılcılık ona canlılık veriyor; oysa insanların dünyası bazen robotların uykulu kımıldanışlarını andırıyor.
Bu uyuşmazlığın sırrını, insan enerjisinin hangi noktada nesnelerinkine eklenmesi gerektiğini araştırıyorum, bulamıyorum ve Manhattan’ın elektrikli tozunun iğnelediği parmak uçlarımı ovuşturmakla yetiniyorum. (…)
Endüstri dünyasının beyni Manhattan, bedeninden kopuk bir beyin. New York’un hummalı üretim ikliminde, Madison Avenue’nün çelikten camdan, kusursuz gökdelenleri üstünde, sanki hepten soyut bir dünyada bulunduğumuz kuşkusu geziniyor havada. Sakın bir uzay gemisinde olmayalım? Bir kent mi bu, yoksa doğadışı bir organizma mı, boşlukta asılı duran bir bürolar-evreni mi?