Yansılar Kitabı
Yazar: Münir Göle
ISBN: 978-975-08-1878-3
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 10.2010
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 104 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Münir Göle Yansılar Kitabı’nda, derinden derine birbirine kapılar aralayan yedi farklı hikâye anlatıyor: “Zaman Kayması”, “Yanılsama”, “İki Tür Yitim”, “Bir Boşluk”, “Noktürn”, “Kan Bağı” ve “Arayış” başlıklarında konaklayan sıradan hayatların gündelik ama çarpıcı detayları, insanın özündeki arayışlara ve parçalanmışlıklara açılıyor: An’lar, anılar, yanılsamalar ve yansılar… Bütün gece yatağında dönüp durdu, saçlarını terleten yastığı biraz olsun serinletmek için tersyüz etmekten boynuna ağrılar saplandı. Düşleri yinelene yinelene sonsuza varan görüntülerle doldu, bir ara Sara’yı görünce uyandı. Yan odada Aylin’i bulacağını düşündüğü sırada, eli Sara’nın karnına değdi, karısı da hafiften iç geçirerek yaklaştı, yılların huzurlu çıplaklığıyla gövdesinin kıvrımlarını onunkine uydurdu ve düşlerinin gizeminde yitip gitti bir daha. Bu zaman kayması kafasını iyice karıştırmıştı. On iki yıl öncesinde uyanmayı beklerken, otuz beşine açıyordu gözlerini. Kadınlar ve erkekler; yollar ve yolculuklar; gelenekler ve ilişkiler; geçmiş ve gelecek; zaman ve bellek…
“Zaman Kayması” adlı öyküden…
Karısıyla uzun uzun sevişmesinden sonra daldığı uykuda Aylin’i düşledi. Ertesi gün öğleden sonra yine birbirlerinin kollarında esrimeye doğru sürüklenirken, arka plandaki müziğin Aylin’le dinledikleri bir parça olduğunu ayrımsadı. The face in the water looks up/She shakes her head as if to say... Büyük bir sarsıntıyla, seviştiği kadınla düşlediği kadının imgelerinin karıştığını kavradı.
Daha fazla düşünme fırsatı bulamadı. Sara’yla dört yıllık evliliklerinin getirdiği suç ortaklığı, bedenlerinin tepkilerini çok yakından tanımaları, yılların geçmesiyle gerginliklerden, sıkıntılardan arınan ama heyecanından bir şey yitirmeyen sevişmeleri, onu zevkin sıvılığına, akıntılarına çekip kopardı. Sonradan, zaman kavramını bütünüyle yitirmiş bir şekilde yüzeye çıktığında ve sırtüstü uzanıp Sara’nın uzun saçlarını karnında duyumsadığında, Aylin’in gölgesinin nereden çıktığını merak edebilirdi.
Aylin üniversiteden arkadaşıydı. Sinan’la çıkarken tanışmışlardı; delikanlıdan ayrılmasını izleyen günlerde, kızın sık sık evine uğrayıp içini dökmesi sonucu başlayan yakınlıkları, zamanla içten bir dostluğa dönüşmüştü. İkisinin de içinde bulunduğu geçici yalnızlık, derslerden kalan zamanı paylaşmaya yöneltmişti onları. Günden güne ilgilerini karşılıklı birbirlerine bulaştırmış, ortak şifreli bir dil geliştirmişlerdi. Böylece, kendisi müzik gamlarının labirentinde yiterken, Aylin de Onetti’nin keyfini sürmeye başlamıştı. Hafta arası ailesiyle kalan Aylin, hafta sonlarını onun evinde geçirir olmuştu. Cumartesi sabahları AKM’deki konserlerle başlayan günleri, o zamanlar kadınların pek uğramadığı Beyoğlu sokaklarında, Balık Pazarı’nda son buluyordu. Yorgun argın, bacakları kasılmış, kafaları biraz buğulu evine döndüklerinde, çay demleyip sabahın erken saatlerine dek süren söyleşilere dalıyorlardı. Sonra ayrı odalara gidip geç saatlere dek uyuyorlardı. Aylar boyu ayrıldıkları tek yer yatak odaları olmuştu. İkisi de inatla dostluk sınırlarının dışına taşmamakta direniyor, kesin bir kararlılıkla birbirlerine dokunmuyorlardı.
Akşam Sara ile sinemaya gittiler. Filmin bir yerinde, perdede Aylin’in bir geceki görüntüsü belirdi: Yine geç vakit eve dönmüşlerdi. Aylin her zamankinden biraz fazla içtiği için, dayanamayıp yatmaya gitmişti, kendisi de Mahler’in 2. Senfoni’sini pikabına yerleştirip Abanoz Kule’yi açmıştı. Öykünün sonuna vardığında, duyduğu heyecanı Aylin’le konuşmak, paylaşmak istemiş ve kızın yattığı odaya girmişti. Bedeninin tepkisi, o ana dek bastırdığı duyguları geçersiz kılmıştı. Aylin, odanın penceresini açmış, örtüsünü de bir yana savurmuş uyuyordu. Sabahları görmeye alıştığı, dize kadar inen tişört iyice yukarı sıyrılıp kızın çıplak kalçasını ve belini açığa çıkarmıştı. Boğaz’ın, İstanbul gecesinin gümüşi mavi ışığı odanın içine süzülüp kızın bacaklarını yaladı, oradan da kendi görme duyusuna, en sonunda da imgelemine atladı, omuriliğinde duyduğu sızıyla titredi. Yatağa doğru bir adım atıp diz çöktü, işaret parmağını kızın belinden ayak bileğine doğru ağır ağır kaydırdı, parmağının geçtiği yerde derinin ürperdiğini fark ediyordu. Ayak bileğine varınca kız bir iniltiyle sırtüstü döndü, karnı hafifçe kalktı, gövdesi gerildi, kavislendi, sonra duruldu, uykunun kucağına döndü. Kulaklarının arzuyla uğuldadığını hissediyordu, karşılık geleceği de kesin gibiydi. Bitimsiz bir an duraksadı, sonra doğruldu, kızın üstünü örttü ve odadan çıktı.