Üç Hikâye
ISBN: 978-975-08-4233-7
Tekrar Baskı: 9. Baskı / 06.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 05.2018
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Нос – Коляска – Шинель |
Sayfa Sayısı | : 80 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 9. Baskı / 06.2023 |
“Üç Hikâye”
YKY, ilk kez 1945 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Rus klasikleri arasında yayımlanan üç ünlü Gogol hikâyesini yeniden okurlarla buluşturuyor.
“25 Mart’ta Petersburg’da son derece tuhaf bir hadise oldu” cümlesiyle açılan “Burun”, kaybolan burnunun peşinden Petersburg sokaklarını arşınlayan bir adamın hikâyesi, absürd bir başyapıt. “Fayton”, bir süvari alayının gelişinin değiştirdiği bir kasabada yaşananları konu edinen bir hiciv. Bugün okurlar tarafından “Palto” adıyla bilinen ve pek çok yazarı etkilemiş olan “Kaput”ta ise, küçük memur Akakiy Akakiyeviç’in hem komik hem hüzünlü hikâyesine tanık oluyoruz.
“Üç Hikâye”deki çevirilerde, Tercüme Bürosu’nun emektar Rusça çevirmeni Erol Güney’in yanı sıra Orhan Veli’nin de imzası var. Aradan geçen onca yıla rağmen akıcı ve canlı kalmış bu çeviriler sayesinde Gogol’ün kahramanları sular seller gibi Türkçe konuşuyor!
25 Mart’ta Petersburg’da son derece tuhaf bir hadise oldu.
Vosneçenski Caddesi’nde oturan berber İvan Yakovleviç (soyadı zamanla unutulmuştu. Hatta dükkânının tabelasında bile yazılı değildi; yüzü sabunlanmış bir adamı gösteren bir resmin yanında yalnız şu yazı okunabiliyordu: “Hacamat dahi yapılır.”) o sabah oldukça erken uyandı. Uyanır uyanmaz da sıcak bir ekmek kokusu duydu. Yatağında hafifçe doğruldu; bir de baktı ki, kahve tiryakisi olan sayın eşi ocaktan taze pişmiş ekmekler çıkarıyor.
“Praskovya Osipovna,” dedi, “ben bugün kahve içmeyeceğim. Sen bana biraz soğanla biraz sıcak ekmek ver, yeter.”
Daha doğrusu, ikisinden de vazgeçemiyordu. Ne kahveden, ne soğan ekmekten. Ama bunun imkânsız olduğunu da biliyordu. Praskovya Osipovna böyle bir şeye razı olur muydu hiç? Karısı kendi kendine: “Ziftin pekini ye, musibet” diye düşündü; “İsabet! Kahve bana kalır...” Masanın üstüne bir ekmek attı. İvan Yakovleviç, kibarlığı icabı, gömleğinin üstüne bir setre geçirdi; sonra da kalktı, masaya kuruldu. Biraz tuzla iki baş soğan hazırladı. Bıçağı aldı, azametli bir tavırla ekmeği kesmeye koyuldu. Somunu orta yerinden ikiye böldü, ortasına bir göz attı, içinde beyazımtırak bir şey vardı; şaşırdı birdenbire. Bıçağıyla usulca beyaz şeyi kurcaladı, sonra biraz parmağıyla dokundu. Kendi kendine: “Katı bir şey! Ne olabilir acaba?” diye düşünüyordu. Parmağını soktu, çıkardı.