Öyküler – Calvino
Yazar: Italo Calvino
Çeviren: Eren Yücesan Cendey, Kemal Atakay, Rekin Teksoy, Semin Sayıt
ISBN: 978-975-08-1172-0
Tekrar Baskı: 4. Baskı / 03.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 02.2007
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : I Racconti |
Sayfa Sayısı | : 600 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 4. Baskı / 03.2023 |
“Öyküler – Calvino”
İtalyan edebiyatının büyük ustası Italo Calvino’nun kristal bir piramit gibi işlediği dilinden bir öykü seçkisi.
Calvino’nun daha önce Türkçede yayımlanmış dört kitabından: “Karga Sona Kaldı”, “Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler”, “Savaşa Giriş” ve “Zor Sevdalar”dan tematik bir bütünlük gözetilerek seçilen öykülerin yanı sıra bu kitapta yer alan üçü uzun, toplam on üç öykü de ilk kez Türk okuruyla buluşuyor.
“En tepede, bu yükseltilerin arasındaki bir girintiye gömülü bir köy uzanıyordu, birbiri üstüne binmiş evleri, taş döşeli, katır fışkılarının akabilmesi için ortası çukur yollarla merdivenler ayırıyordu, bütün bu evlerin eşiğinde, yaşlı ya da yaşlanmış bir sürü kadın vardı, alçak duvarların üstünde de hepsi beyaz gömlekler giymiş, yaşlı, genç erkekler yan yana oturuyorlardı, basamaklı sokakların orta yerinde ise çocuklar oynuyorlardı, daha büyük birkaç çocuk ise sokağa uzanmış, yanaklarını basamağa dayayıp uyuyakalmıştı, çünkü burası hem evin içinden daha serindi, hem koku daha azdı, her tarafı konmuş ya da uçmakta olan sinek bulutları kaplamıştı, her duvarda, ocak bacalarının çevresindeki her gazete kâğıdı parçasında sayılamayacak kadar sinek pisliği beneği vardı ve Usnelli’nin aklına sözcükler, sözcükler geliyordu peş peşe, iç içe geçiyordu, satırların arasında açıklık kalmıyordu, sonunda birbirlerinden ayırt edilemez oluyor, minicik beyaz aralıkların bile gitgide yok olduğu bir kördüğüme dönüşüyordu ve yalnız karanlık kalıyordu, en koyu karanlık, içine girilemeyen, bir çığlık gibi umutsuz.”
En tepede, bu yükseltilerin arasındaki bir girintiye gömülü bir köy uzanıyordu, birbiri üstüne binmiş evleri, taş döşeli, katır fışkılarının akabilmesi için ortası çukur yollarla, merdivenler ayırıyordu, bütün bu evlerin eşiğinde, yaşlı ya da yaşlanmış bir sürü kadın vardı, alçak duvarların üstünde de hepsi beyaz gömlekler giymiş, yaşlı, genç erkekler yan yana oturuyorlardı, basamaklı sokakların orta yerinde ise çocuklar oynuyorlardı, daha büyük birkaç çocuk ise sokağa uzanmış, yanaklarını basamağa dayayıp uyuyakalmıştı, çünkü burası hem evin içinden daha serindi, hem koku daha azdı, her tarafı konmuş ya da uçmakta olan sinek bulutları kaplamıştı, her duvarda, ocak bacalarının çevresindeki her gazete kâğıdı parçasında sayılamayacak kadar sinek pisliği beneği vardı ve Usnelli’nin aklına sözcükler, sözcükler geliyordu peş peşe, iç içe geçiyordu, satırların arasında açıklık kalmıyordu, sonunda birbirlerinden ayırt edilemez oluyor, minicik beyaz aralıkların bile gitgide yok olduğu bir kördüğüme dönüşüyordu ve yalnız karanlık kalıyordu, en koyu karanlık, içine girilemeyen, bir çığlık gibi umutsuz.