Yenilmeyenler
ISBN: 978-975-08-5302-9
Tekrar Baskı: 4. Baskı / 01.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 06.2012
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Unvanquished |
Sayfa Sayısı | : 176 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 4. Baskı / 01.2023 |
Faulkner, ailesi de Amerikan İç Savaşı’nda yer almış bir yazar olarak, hem doğrudan hem göndermelerle bu savaşa birçok yapıtında değinmiştir. YENİLMEYENLER yalnız Amerikan İç Savaşı’nın değil, belki de bütün savaş edebiyatlarının en ilginç yapıtlarından biridir. Faulkner savaşı arka plana alarak, yaşlı bir kadın, yeniyetmeliğe yaklaşan bir çocuk ve onun siyah –köle– arkadaşının başrolde olduğu bir “cephe gerisi” öyküsü kurar. Anlatıyı, savaşa kendi özel birliğini kurup katılmış çiftlik sahibi Albay John Sartoris’in oğlu Bayard Sartoris’in gözünden izler, onun ağzından dinleriz. Romana adını veren “yenilmeyenler” de bu cephe gerisindekilerdir: Direniş yaşlı bir kadında ve iki çocukta süregider, yoksa Güney’in orduları yenilmiştir…
“Yenilmeyenler” küçük boyutuna karşın Faulkner’ın kilit yapıtlarından biri: Macera dolu, zaman zaman güldürü tadında, alışılmadık bir savaş anlatısı.
“… yaşlı adamlar, daha yazı bulunmadan önce gençlere, erkek çocuklara, savaş ve çatışma öyküleri anlatmışlardı: Olayların tam nerede ya da ne zaman geçtiğini sormak anlamsızdı; ayrıntılara kim aldırır, ya da Yapma ihtiyar, doğru söyle: Sen bu anlattığını gözlerinle gördün mü? Gerçekten orada mıydın? diye kim üsteler ki. Çünkü savaş savaştır: Barut çağında, patlayan hep aynı baruttur; barutun bulunmadığı zamanlar, saldırı da savunma da hep demirle yapılır – aynı öykü, aynı anlatım, bir sonraki ya da bir öncekinden farkı yok. Evet biliyorduk, ortada bir savaş vardı…”
Ringo’yla ben o yaz, tütsü kulübesinin arkasında yere, savaşın yaşayan bir haritasını çizdik. Vicksburg, odun yığınından aldığımız bir avuç tahta parçasıydı; Mississippi Irmağı da, sert toprakta bir çapanın ucuyla açtığımız bir yarık; ama gene de (ırmağı, kenti ve savaş alanıyla) canlı bir tabloydu ve bu minyatür halinde bile yeryüzü şekillerinin değişime gösterdikleri pasif ama güçlü dirence sahipti; bu dirençle karşılaştırıldıklarında, en parlak zaferlerin, en acı yenilgilerin, anlık gürültülerden farkı yoktur. Harita, Ringo’yla benim gözümde canlıydı, en azından, güneşten kaskatı kesilen toprak, kuyudan taşıdığımız suyu her seferinde hemen içip bitirdiği için canlıydı; çatışmanın yer aldığı sahnenin hazırlanması, çok sıkıntılı, uzun, neredeyse umutsuz bir iş olmuştu; o delik kova ortamızda, kuyuyla savaş alanı arasında durmadan soluk soluğa koşuyor, bitkin düşünceye kadar önce güçlerimizi ortak bir düşmana –zamana– karşı birleştiriyor, sonra da her gün aynı biçimde oynadığımız oyunla, kendimizle gerçek, kendimizle yaklaşan yenilgi arasında hep bir perde, bir kalkan gibi kullandığımız o müthiş zaferi canlandırıyorduk. Üç haftadır yere çiğ bile düşmediğinden, bugün öğleden sonra ırmak yarığını asla dolduramayacak, hatta yeteri kadar ıslatamayacak gibiydik. Ama sonunda toprak az çok ıslanmış, en azından öyle bir renk almıştı; bu yüzden artık başlayabilirdik. Tam başlıyorduk ki; baktık, Loosh orada durmuş bizi izliyor. Loosh, Joby’nin oğlu, Ringo’nun amcasıydı; öğle sonrasının o yakıcı puslu güneşi altında orada duruyordu (nereden çıkıp geldiğini bilmiyorduk; gelirken görmemiştik); şapkasız başı biraz yana bükük, biraz yatıktı, ama eğik değildi; beton üzerine acele özensizce oturtulmuş (biçimce de benzediği) bir top güllesi gibi sapsağlamdı; pınarları içkili zencilerinkiler gibi hafifçe kızarmış gözleri, Ringo’yla benim Vicksburg dediğimiz yere dikiliydi. Derken odun yığınının orada karısı Philadelphy’yi gördüm; kolunun altına sıkıştırdığı odunlarla, eğilmiş Loosh’un sırtına doğru bakıyordu.
“Ne bu?” dedi Loosh.
“Vicksburg,” dedim.
Güldü. Tahta parçalarına bakarak kıs kıs güldü.