Yaz Masalları
Kategori: Doğan Kardeş, Masal
Çeviren: Tarık Demirkan
ISBN: 978-975-08-1442-6
Tekrar Baskı: 8. Baskı / 05.2021
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 06.2008
Hazırlayan: Tarık Demirkan
Resimleyen: Feridun Oral
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 172 |
Boyut | : 17 x 23 cm |
Tekrar Baskı | : 8. Baskı / 05.2021 |
Yaz Masalları, “Mevsim Masalları” dizisinin önceki kitapları Kış ve Bahar masallarında olduğu gibi, Estonya’dan Japonya’ya, Finlandiya’dan Türkiye’ye, dünyanın dört bir yanından derlenen masallardan oluşuyor. Sadece sıcak yaz günlerinde değil, her mevsimde okunacak, çalışmanın, emek vermenin, paylaşmanın, dostluğun önemini, doğanın değerini anlatan bu masalları Tarık Demirkan derleyip çevirdi, Feridun Oral resimledi.
Dünyayı Dolaşan Patates
Zoltán Zelk
Akşam oluyormuş.
Kuşlar ağaçların dallarındaki yuvalarında uykuya dalmışlar. Rüzgâr bile ağaçların arasında uykulu uykulu esiyormuş. Yaz sıcağının hafişemesi bahçedeki sebzeleri biraz olsun rahatlatmış. Lahanalar, patatesler, domatesler, biberler kendi aralarında konuşuyorlarmış. Bahçenin ortasındaki korkuluk başını uzatmış, yüksek sesle sohbet eden sebzeleri ilgiyle izliyormuş. Sonunda dayanamamış, o da söze karışmış.
“Sizi dinlerken hepinizden daha çok şey bildiğimi fark ettim.
Bu dünyayı iyi tanıyorum. Çünkü ben dört ayrı yerden geldim.”
“Dört ayrı yerden mi geldin?” diye sormuş şaşkınlıkla havuç.
“Dört ayrı yerden nasıl gelinebilir ki?”
“Çok basit,” demiş korkuluk. “Kafam daha önce bir mutfakta eski bir tencereydi, İki kolum, iki ayrı evde iki ceketin kollarıydı. Vücudum ise bir süpürgenin sopasıydı.”
“Oooo,” demiş sebzeler, “O zaman sen gerçekten bu dünyaya ilişkin pek çok şey bilebilirsin. Biz ise daha bu bahçeyi hiç terk etmedik. Oysa bir bilsen buralardan gitmeyi ne çok istiyoruz.”
Korkuluk gülümsemiş. Gerçekten de bu sebzelerin bilmediği pek çok şeyi biliyormuş o. Gördüğü kentleri, yaşadığı evleri anlatmaya başlamış. İnsanların alışkanlıklarını, çocukların okullarını, yolları, pazar yerlerini, alışveriş merkezlerini anlatmış. Nehirlerden, göllerden, köprülerden söz etmiş. Sebzeler korkuluğun anlattıklarını ağızları açık dinliyormuş. Duydukları o kadar çekiciymiş ki, sonunda patates dayanamamış.
“Ben gidiyorum arkadaşlar,” demiş, “ben de bu dünyayı görmek, tanımak istiyorum.”
“Hayır, hayır sakın yapma,” diye haykırmış korkuyla sebzeler.
Hatta lahana patatese yalvarmış bile:
“Lütfen gitme, başına kötü şeyler gelebilir. Burada, bizimle güven içindesin.”
Ama patates kararını vermiş bir kere, artık kimseyi dinlemiyormuş. Topraktan çıktığı gibi yuvarlana yuvarlana ilerlemeye başlamış. Sabaha karşı bir nehir kıyısına ulaşmış. Karşıya nasıl geçebileceğini düşünürken, akşam bahçedeki korkuluğun anlattıkları aklına gelmiş. Buralarda bir köprü de olmalı, diye düşünmüş. Aramaya başlamış. Gerçekten de yakınlarda bir köprü bulmuş, karşıya geçmiş. Biraz sonra da bir köye ulaşmış.
Köy meydanında kendi kendine yuvarlanan patatesi ilk önce bir köpek görmüş.
“Sen de kimsin?” diye sormuş köpek, “böyle yuvarlana yuvarlana ilerleyen bir şeyle daha önce hiç karşılaşmamıştım.”
“Ben patatesim,” demiş patates, “dünyayı dolaşmaya çıktım.”
“Dolaş o halde,” demiş köpek. Sonra da kendi kendine, “Yazık, keşke patatesler yerine kemikler dünyayı dolaşmaya çıksaydı,” diye hayıflanmış.
Patates bir süre sonra da kediyle karşılaşmış. Kedi de patatesi durdurup kim olduğunu sormuş. Sonra da kendi kendine “Keşke ciğerler de böyle yola düşse, ne güzel olurdu,” diye mırıldanmış.
(…)