Manuel
Yazar: Selçuk Demirel
Kategori: Sanat
ISBN: 978-975-08-1143-7
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 10.2006
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 136 |
Boyut | : 16.5 x 24 cm |
Ülkemizin yetiştirdiği en büyük çizerlerden Selçuk Demirel, ismini dünyanın prestijli gazete ve dergilerinde göstermeye devam ediyor. Demirel, YKY tarafından yayımlanan son kitabı Manuel’i “eller” e ayırmış. Cevat Çapan, kaleme aldığı giriş yazısında; “Ressamlar, özellikle de çizerler için ellerdeki bir başka esin kaynağı da hiç kuşkusuz avuçtaki çizgilerdir. Bu çizgilerin, hatta tırnakların falcılar için insanın geleceğiyle ilgili ne gizler taşıdığını ve bu konuda üretilen hikâyeleri yalnız fal meraklıları değil, insanların ruhsal dalgalanmalarıyla ilgilenen herkes bilir. Kitapta Selçuk’un bu çizgilerle de ince alaycılığını nasıl sergilediğini görebiliyoruz” diyor.
Ellerle Bir Yolculuk
Cevat Çapan
Selçuk Demirel bu yeni kitabının hem adıyla, hem de içeriğinin çarpıcı zenginliğiyle gene şaşırtıyor biz hayranlarını. “Manuel”: sözlük anlamı elkitabı. Sayfaları merak ve heyecanla çevirmeye başlayınca, çeşit çeşit ellerle, el emeğiyle ortaya çıkan yapıtlarla, ellerin olumlu olumsuz eylemleriyle yüz yüze geliyoruz ve bunun bir elkitabından çok, bir “eller kitabı” olduğunu anlıyoruz.
Önce çocuk yaşlarda, sevimli dostlarımızın bizi eğlendirmek için, ışıkta elin duvara vuran gölgesiyle canlandırdıkları kurt, kuş gibi figürlerle bir gölge oyunu ustası olarak başlıyor Selçuk bu kitaptaki çizimlerine. Sonra elin, parmakların eğilip bükülerek aldığı bin bir değişik biçimle içinde yaşadığımız çılgın dünyayı gerçek ve düşsel yanlarıyla ellerden oluşturduğu özel bir dilin anlatım zenginliğiyle yansıtmaya başlıyor. Böylece bir yandan güçsüzleri yumruğuyla ezen zorbaları, bir yandan şaşkınları parmağında oynatan üçkâğıtçıları, bir yandan da çaresizleri avuç içine alan madrabazları çıkarıyor karşımıza.
Selçuk’un 1974’te açtığı ilk sergisinden bu yana ortaya koyduğu bütün çalışmalarındaki şiirsel özelliğe değinenler çok oldu. Örneğin Le Monde Diplomatique’in genel yayın yönetmeni Ignacio Ramonet, Selçuk’un çizgilerinde şiir ve şiddetin uyumlu bir biçimde iç içe geçtiğinden söz ediyor, bu alışılmadık birlikteliğin onun asıl hüneri olduğunu ve böylece çevresindeki acımasız kabalığı büyük bir incelik ve hoşlukla dile getirdiğini ileri sürüyordu. John Berger de Selçuk’un her zaman cebinde taşıdığı ve bir kayıtçı gibi çizimlerini yaptığı defterde zorbalığın niteliğini kavramaya, ahmaklığın maskesini düşürmeye çalışırken onun bir şairin duyarlığıyla bir çeşit umut arayışı içinde olduğunu belirtiyordu.
Selçuk’taki şiirselliğin bir kaynağı da sözcüklerin çok anlamlılığından ve aykırı benzetmelerden yararlanma ustalığıdır. Elinizdeki kitabın ilk sayfalarında bir listesini gördüğünüz sözcükler ya “el”le ilgili deyim ve atasözlerinden ya da içinde “el” harflerini içeren örneklerden oluşur. Bu kaynak Selçuk’un çizgilerle bir çağrışım cümbüşü yaratması için biçilmiş bir kaftandır. “El işi”, “eloğlu”, “el ele”, elden düşme”, “el koymak”, “El elden üstündür,” “eli kulağında”, “el etek öpmek”, “elebaşı”. Bu liste sayfalarca uzayıp gider. Başka bir liste de elin parçaları olan parmaklarla ve tırnaklarla ilgili olarak yapılabilir. Bu yüzden Selçuk’un bu kitabında parmaklardan ve tırnaklardan yola çıkarak da çok şey anlattığına tanık oluyoruz.
Ressamlar, özellikle de çizerler için ellerdeki bir başka esin kaynağı da hiç kuşkusuz avuçtaki çizgilerdir. Bu çizgilerin, hatta tırnakların falcılar için insanın geleceğiyle ilgili ne gizler taşıdığını ve bu konuda üretilen hikâyeleri yalnız fal meraklıları değil, insanların ruhsal dalgalanmalarıyla ilgilenen herkes bilir. Kitapta Selçuk’un bu çizgilerle de ince alaycılığını nasıl sergilediğini görebiliyoruz.
Eller tarih boyunca ressamlar için duyguları ve düşünceleri dile getirmekte önemli bir araç olmuştur. Özellikle Rönesans döneminde ve daha sonraki yüzyıllarda yalvaran eller, kutsayan eller, okşayan eller, savaşan eller resimlerdeki insanların iç dünyasını yansıtan birer ayna işlevi görmüşlerdir. Selçuk’un çizimlerinde böyle bir birikimi özümlemenin onu nasıl zenginleştirdiğini, kendi özgün anlatımıyla bu alanda çalışmış ustaları dolaylı bir yoldan saygıyla selamladığını da söyleyebiliriz.
Eğer Shakespeare’in dediği gibi bir sahneyse bütün dünya, Selçuk’un bu kitapta çizip canlandırdığı bütün eller de hayatın alicengiz yaşantılarını yansıtan birer oyuncudur. Bu oyuncuların peşisıra biz de evrensel bir yolculuğa çıkıyoruz. Ellerin neler yaptığını izlerken, ellerle neler yapılabileceğini de öğrenmiş oluyoruz. İnsanı organları açısından öteki canlılardan ayıran beyin ve el, Selçuk’un öbür çalışmalarında olduğu gibi, bu kitapta da el ele vererek bize bir yandan iyiden, doğrudan, güzelden yana olmanın ipuçlarını veriyor, bir yandan da içimizi çocuksu bir sevinçle dolduruyor.