İztanbul – III. Tılsımlar Uyanınca
ISBN: 978-975-08-2543-9
Tekrar Baskı: 6. Baskı / 01.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 05.2013
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 208 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 6. Baskı / 01.2023 |
“İztanbul – III. Tılsımlar Uyanınca”
“İztanbul – Rüya Madalyonu”yla başlayan, dizinin ikinci kitabı Bin Altın’la devam eden macera, üçüncü kitap “Tılsımlar Uyanınca” ile sona eriyor.
Bu kez çok dikkatli olun! Yavaşça aralayın kapağı! İçinden çıkan azgın dalgalar yutabilir sizi! Üç başlı ejderhalar, kâhinler, cadılar, yılanlar, çıyanlar, ateş soluyan canavarlar… İstanbul’u koruyan tılsımlar bir bir yok oluyor. Kahramanlarımızın çok önemli bir görevi var artık. Şehrin kaderi onların ellerinde. Madalyonun lanetini bozmak için geri sayım başladı! Emre, Acar ve Mine’yle birlikte; aşılmaz yolları aşmaya, geçilmez denizleri geçmeye, bir masalda kaybolmaya hazır mısınız?
Ayla Hacıoğulları, üç kitaba yayılan büyük bir macera sunuyor okurlarına: Sultan Süleyman’ın izinde, Evliyâ Çelebi’nin rehberliğinde İstanbul’a dair bir “Doğu” hikâyesi anlatıyor. Küçük kahramanları Emre, Acar ve Mine ile bir martının kanadına tutunup Ayasofya’dan Topkapı Sarayı’na, Sultanahmet’ten Adalar’a, Kapalıçarşı’dan Beyazıt’a uzanıyor; “rüya madalyonu”nun 150 yıllık gizeminin peşinde sıradışı bir “İstanbul gezi rehberi” koyuyor ortaya: “Yedi gün yedi gece, İstanbul bir bilmece!”
Sultan Süleyman bir gün vezirinden bir istekte bulunmuş. “Bana öyle bir şey bul ki ona bakınca üzüntülüysem neşeleneyim, keyifliysem de kederleneyim” demiş.
?Vezir günler boyu bunun ne olabileceğini düşünmüş durmuş.
Gitmediği hane, kapısını çalmadığı bilgin, akıl danışmadığı arkadaşı kalmamış. Hatta öyle ki, bu görevi yerine getiremediği için kendi kendini yiyip bitirmeye başlamış.
Bir gün üzüntü içinde sokaklarda dolaşırken yolun kenarında küçük bir tablanın içinde takı satan bir yaşlıya rastlamış.
Yaşlı adam “Tezgâhıma bakmak ister misiniz?” diye sorunca vezir onu terslemiş.
“Ne diye bakayım? Benim derdim bana yetiyor zaten!” diyerek yürümeye devam etmiş. Ancak yaşlı adam ısrar etmiş. Vezir de ona ders vermek için “İyi o zaman, bana öyle bir şey bul ki, üzüntülü insanı neşelendirsin, keyifli insanı da kederlendirsin!” demiş.
Yaşlı satıcı başka hiçbir şey sormadan tezgâhından bir yüzük seçip vezire uzatmış. Şaşkınlık içinde satıcıya bakan vezir, kendisine uzatılan yüzüğü parmağına takmış. O sırada yüzüğün üzerindeki bir satırlık yazı dikkatini çekmiş. Okur okumaz kederli yüzü sevinçle aydınlanmış. Satıcıyı hediyelere boğup aradığını bulmanın mutluluğu içinde saraya koşmuş. Yüzüğü Sultan Süleyman’a uzatıp “Sonunda istediğiniz şeyi buldum!” demiş. Gülümseyerek ona bakan Sultan’ın yüzü, yüzüğü eline alır almaz keder bulutlarıyla kaplanmış. Sonra da yüzüğün üzerinde yazılı olan, o bir satırlık cümle dökülmüş dudaklarından:
“Bu da geçer ya hu!”