İshak (Özel Baskı)
Yazar: Onat Kutlar
Kategori: Edebiyat
ISBN: 978-975-08-1663-5
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 09.2009
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 120 |
Boyut | : 17 x 22.5 cm |
Onat Kutlar’ın unutulmaz kitabı “İshak” 50 Yaşında!
Yayımlanışının 50. yılında, böylesine özgün bir kitabın özel bir baskısını sunuyor YKY: Hepsi numaralı 3000 nüshalık tek bir basım…
İshak’ın üstünden elli yıl geçti. Yankıları sürmekte ama… Yurt koğuşunda, kahve köşelerinde yazılmış dokuz kısa öykülü bu ilk kitap 1959’da a Dergisi Yayınları’ndan çıktığında Kutlar 23 yaşında, Kadırga Yurdu’nda kalan, taşralı bir hukuk öğrencisiydi. Edebiyatımızda ıskalanmamış kitaplardandır İshak, hak ettiği ilgiyi zamanında görmüştür: 1960 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü verilmiş, sonraları yeni baskıları yapılagelmiştir. 1950’lerde Sait Faik’ten alınan güçle bir atılım içine giren modern öykücülüğümüzün tohumudur; bu yeni dönemin simgesidir. Günümüz öykücülüğü için de bir mihenk taşıdır İshak.
Büyükanne birden yemeğe başlamadığını fark etti. Ve o anda içine usulca doluşan o kıvamlı sabır ve kıvanç duygusuna gömüldü. Bu duygu ona uzun zaman aynı cepte ısınmış rahat bir elin bildik anılarını çağırdı. Bunca yıldır her sıkıntının, her acının, nice ramazan günlerinin sonunda gelen buydu işte. Böyle anlarda serseri rüzgârların çalkalayıp durduğu karmakarışık su yüzeyinden ağır bir taş gibi dibe çöker dinlenirdi. Kim bilir belki de bütün ömrü boyunca her şeye bu özgürlüğü düşünerek katlanmıştı. Gittikçe sevindi ve büyüdü içinden. Artık yağma yok, diye geçirdi. İstese elini yemeğe uzatabilirdi. Ama uzattığı anda bu üstünlüğünü kaybedeceğini biliyordu. Öbürlerine küçümseyen gözlerle baktı. Tuhaf bir haz içinde kulaklarını çatal seslerinin ötesindeki duygulu uğultuya dikti. Daldı. Gökyüzünde doluna dönüşen soluk bir ay kırması yapışık duruyor, yarasalar sessiz kanat çırpışlarıyla küçük esintiler getiriyorlardı. (“Horozlar”)
Başımı cama dayayıp dışarı baktım. Yağmur habersizce dindi. Sert bir esinti ağaç dallarındaki suları camlara savurdu. Batıda, bulutların parçaladığı, soluk bir turuncunun yuvarlanarak geldiği, elma yapraklarına, isli duvarlara, odun yığınlarının çürümüş kahverengisine, tavandan akan sularla dolmuş kalaylı kaplara bulaştığı uzak batıda deniz, başka şehirler. İçimde o bilinen üçlemenin, –gitsem... gitmem gerek... gidiyorum– yani kararların en yumuşak ve kesin olanının yankısını duydum. Artık başka ne yapabilirdim? Masaya eğilmiş, lamba ışığındaki resimlere bakan dalgın çocukların yıllarca biriktirip durdukları o kıvamlı duygu içime doluyor, bedenimi ağırlaştırıyordu. Başımı camdan çektim. İçine parça parça turuncuların düştüğü ve yavaş yavaş solduğu odaya, büyükanneme, üzerinde annemin henüz soğumamış izini taşıyan ve onu eksiksiz temsil eden sedir örtüsüne baktım. (“Çatı”)
“Yıllardır buraya gelirim. Ne zaman bir bahar günü o esinti, sessiz tilkiler gibi otların tepelerini karartıp geçtiğinde yüreğimde bir güvensizlik büyüse, kalkar buraya gelirim. Ne zaman yağmurların yağmayacağından, toprağa dökülen buğdayların tuzlu kumlar arasına sığışıp sessizce öleceklerinden, arkalarında ağaçların boz kemiklerinden başka hiçbir şey bırakmayan o korkunç çekirge sürülerinden ve zaman zaman tepeme binen sebepsiz cinayet isteğinden korksam, kalkar buraya gelirim. Oysa burada Tanrı, çoktan yanmıştır. Kendi ağırlığımı duyarım yalnızca. Gene de gelmek isterim. Aramızda görünmez bir bağ bulunsun, nerede olursa olsun, temelimde, yani ayaklarımı bastığım güçlü toprağın her adımında gürültüsüzce bu karanlık güveni yaşayayım isterim. Nereden bileceksin sen! Burada benden dinlediğin her şeyi unut. Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.” (“İshak”)