YKY - Yapı Kredi Yayınları
Sepet Ürün bulunmaktadır.
Günlük 1959-1969 – 2. Cilt

Günlük 1959-1969 – 2. Cilt

ISBN: 978-975-08-3894-1

YKY'de İlk Baskı Tarihi: 01.2017

400.00 TL ve üzeri alışverişlerinizde kargo ücretsiz.

YKY İnternet Satış Fiyatı
210.00 TL    Etiket Fiyatı : 280.00 TL
-+

Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.

Genel BilgilerTadımlıkKitap Akrabalıkları
Orijinal Adı: Dziennik
Sayfa Sayısı: 400
Boyut: 13.5 x 21 cm

“…yıllar geçtikçe, benim sözlerim, bu yazılı sözler, benimle ilgilerini gittikçe yitirmeye başlamış gibi görünüyor, artık onlar öyle uzakta, yabancı dillerde, kendi gözlerimle nadiren gördüğüm farklı yayınlarda, haklarında hiçbir şey bilmediğim farklı yorumcuların elinde kaldı… Artık buna hâkim değilim. Öyleyse hangi dilde, hangi ülkede başıma neler geliyor? Edebiyat oldum, isyanlarım da edebiyat haline geldi. Ve akıllandıkça aptallaşma yasası bana tamamıyla uyuyor.”

Polonyalı bir yazar olmaktan öte, her daim “kendisi olmak”ta direnen bir edebiyat sürgünü, aksi yazar Gombrowicz, yanılmayı göze aldığı edebiyat gemisinden homurdanmayı, esip gürlemeyi sürdürüyor.

“Yanılıyor muyum? Bu günlük, benim özelim olduğuna göre, yanılmak serbest.”

Bu Günlük (kişisel ve takıntılı düşünceler çerçevesinde), eser ve eserin eleştirisi, bilmece ve bilmecenin çözümü, soru ve sorunun (başka türlü bir soru olan) yanıtı biçiminde düzenlenmiş diyalektik bir eser.
Konstanty A. Jeleński

Gombrowicz’in Dante konusunda yazdıkları, bana Tolstoy’u ve Shakespeare’i hatırlatıyor. Güzel ve şaşırtıcı, çılgın ve dayanılmaz.
Emil Cioran

Bu kitabı okurken, Gombrowicz gibi güçlü kişiliklerin, varlıklarının o katkısız güçleri sayesinde, er ya da geç kabul görecekleri düşüncesiyle bir mutluluk hissettim.
Czesław Miłosz

ISLAK KÖPEK YA DA YALNIZCA NEMLİ, İSTEĞE GÖRE.

Çarşamba

Her avukat, başka bir deyişle “dava vekili” “kültürel anlamda çokyönlülüğünün” kibirli kanaatinde keyif çatar, (çünkü ne de olsa “yasa biçimler” herhangi bir köhne hidrolik mühendisi bile, kendisini Heisenberg gibi dört başı mamur bir bilim insanı sanır. Gerçekte, konu, hayal gücüne geldiğinde, bu anlamda hiçbir fikirleri olmadığını söylemek neredeyse nafiledir.

Dün. Ne sinir bozucu! İki saat, bu iki diplomalı-sahte-entelektüelin kendini beğenmişliklerine katlanmak zorunda kaldım. İnanılmaz bir aptallık. Hukukçu fasonuyla, dünya görüşü ve stiliyle, naftalin kokan bir takım elbise gibi, zamanın zavallı üniversitelerden yayılan o bayıltıcı kokusuyla bir avukat... Onun mühendisliğiyse, müspet bilimlerin üstünlüğünü açığa vuruyordu, felsefi ya da sanatsal aşk öyküleri, disiplinli akla göre değildi. Ve “siz baylar kuantum hakkında bir şeyler duydunuz mu?” Düzey korkunç. Bu adamların her ikisi de, entelektüelliklerine dişi bir heyecanla hayranlık duyan öteki yarıları, yani karıcıkları tarafından tamamlanıyor. Üniversitelerin, her sene, kendilerine er ya da geç işe yaramaz bir dişi eşek bulan binlerce eşek herif yetiştirmesi ne üzücü.

Yükseköğrenim kurumlarının böyle paçavra malları üretmemeleri ve uygar dünyanın havasını bozmamaları için ne yapmak gerek? Çevremde, doğal zekâlarından kimyasal biçimde arındırılmış, üniversite üretimi bu genç geri zekâlılar gittikçe artmaya başladı Kafasına koyması gerekeni bilen ve doldurulmuş bilgiyle, karakter, akıl şiir, incelik gibi elle tutulamaz şeyleri yitiren bu öğrencilik, Güney Amerika’da da boğucu düzeyde olmaya başladı. İşte entelektüel işçilerin, tıp uzmanlarının, hukukçuların, teknik adamların benzerlerinin, bayağı çirkinlikleri, burada, Arjantin’de bile kendisini göstermeye başladı. Bu insanlar, sanata karşı duyarsız, yaşamı bilmeyen, soyutlamayla biçimlenmiş, hantal ve kendini beğenmiş tipler. Beni bir gün dövecek olsalar bile, bu estetikten yoksun aptalları sinir krizine sokmaya veya aniden uydurulmuş adların ve teorilerin karmaşasına gömmeye bayılıyorum. Bu kaba doğaların özel olarak bilime mahkûm olmaları eğlendiricidir – bundan başka her şey, yani insan kabilesinin ruhsal yaşamı, onların açısından, insanı aldatmaktan başka bir şey değildir – bunun sonucunda, aldatılmaktan ölesiye korkarlar.

Onların, “edebiyatçıya”, o par excellence aldatıcıya karşı takındıkları köylü güvensizliklerini tahrik ederim ve zaman zaman tavırlarımla, hatta kuşkulu ve bazen komik sözcüklerimle onları kızdırırım. Bu adamların ciddiyete karşı takındıkları o kaba saba saygı öyle büyüktür ki, koyunlaşırlar. Ya da onlara, aristokrasi ve soybilimle saldırırım, bu da aptalları iyice aptallaştıran iyi bir numaradır.

Aman... o aristokrasi... Aman o aristokrasi... Ey aristokrasi, sen kötü bir şakadan daha fazla bir şeysin. Köylülüğün tanrıçası, yararsa, aristokrasinin tanrıçası zevktir. Yararlı ve zevksiz olmak – işte her robotun ve uzmanın hedefi budur. Zevksiz olmak için çok yararlı olmak – bu da onların düşü. Aristokratların düşüyse tam tersi. Yararsız olmak için çok zevkli olmak. İşte benim insanlık hakkında ortaya koyduğum tek yasa şu – iddia ediyorum ki, insanların hoşuna gitmek isteyen, yararlı bir hizmet vermek isteyenden daha kolay insanlığa ulaşır.



Benzer Kitaplar