YKY - Yapı Kredi Yayınları
Sepet Ürün bulunmaktadır.
Sudaki Yüzler

Sudaki Yüzler

ISBN: 978-975-08-5390-6

Tekrar Baskı: 4. Baskı / 02.2024

YKY'de İlk Baskı Tarihi: 09.2014

400.00 TL ve üzeri alışverişlerinizde kargo ücretsiz.

YKY İnternet Satış Fiyatı
150.00 TL    Etiket Fiyatı : 200.00 TL
-+

Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.

Genel BilgilerTadımlık
Orijinal Adı: Faces in the Water
Sayfa Sayısı: 200
Boyut: 13.5 x 21 cm
Tekrar Baskı: 4. Baskı / 02.2024

“Sudaki Yüzler”

“Artık sınırın ötesine geri dönme umudu çok az olan yerleşik bir vatandaş olmuştum; artık delilerin dünyasındaydım ve kendini aklı başında diye adlandıran insanlardan beni ayıran, kilitli kapılar ve demir parmaklıklı pencerelerden daha fazlasıydı.” “Sudaki Yüzler”

Istina Mavet, ıssız hastane koğuşlarından Çayır Evi’ne, kendilerine umutsuz vaka gözüyle bakılan ve onlara uygulanacak tek tedavi yönteminin lobotomi olduğuna inanılan hastaların kaldığı Çayır Evi’ne doğru sürükleniyor. Ama bu zorlu yolculuğu sırasında Istina, hastane çalışanlarının uzun süredir hiçe saydıkları hasta arkadaşlarını, özgün bir mizah anlayışı ve şefkatle gözlemlerken kendi eşsiz ve sorgulayıcı zekâsını da gözler önüne seriyor.

“Böylesine büyük engellerin üstesinden gelebilmek ve onları yapıtında yeni ve güzel bir biçimde kullanabilmek. Ne sıradışı bir kadın…”
Doris Lessing

“Bu roman hem güzel hem de acı verici, üstelik insanoğlunun kanı ve gözyaşı kadar da gerçek… Kitabın en karanlık sayfaları bile derin bir sezgiyle ışıldıyor ve insan hayatının değerli olduğunu göstermekle kalmıyor, her bir hayatın eşsizliğini de kanıtlıyor.”
Hilary Mantel

“Şiirsel, dokunaklı ve son derece eğlendirici…”
John Mortimer, Observer

Üşümüştüm. Ayaklarımı sıcak tutmak için uzun ve kalın bir çift yün çorap bulmaya çalıştım ki, yeni tedaviyle yani elektroşok terapisiyle ölmeyeyim ve bedenim arka kapıdan morga gizlice kaçırılmasın. Her sabah büyük bir korku içinde uyanıyordum; gündüz hemşiresinin viziteye çıkıp insanları sakinleştiren ve onların, itiraz etmeden emirlere uyulmasını ve yerlerin cilalanması gerektiğini ve sabit bir şekilde gülümsemenin zorunlu ve ağlamanın suç olduğunu fark etmelerini sağlayan yeni moda şok tedavisini alıp almayacağımı elindeki isim listesinden duyurmasını bekliyordum. Sabahın çok erken, buz gibi soğuk ve karanlık saatlerinde beklemek, idam cezasının ilanını beklemek gibiydi. Bir önceki gün olanları hatırlamaya çalıştım. Ağlamış mıydım? Hemşirelerden birinin verdiği emre uymayı reddetmiş miydim? Ya da kötü durumdaki bir hastayı görüp üzülmüş, panikleyerek kaçmaya çalışmış mıydım? Hemşire “Eğer davranışlarına dikkat etmezsen yarın tedaviye gidersin” diye tehdit etmiş miydi? Günlerce bütün zamanımı görevlilerin yüzlerini, sanki benim için hazırlanan ve kaderin adım adım yaklaşmasını haberdar eden radar ekranıymış gibi dikkatlice inceleyerek geçirdim. Kurnazdım. “İzin verin ofisin yerlerini sileyim” diye yalvardım. “İzin verin yerleri gece sileyim, çünkü gece olunca mikrop tabakası ofis mobilyalarının ve raporların üzerini kaplamış olur ve eğer tehlike uzaklaştırılmazsa hastalıklara yenik düşebilirsiniz, bu da endişe, parmak izleri ve ucuz pamukludan dikilmiş kefen demektir.”

Böylece önlem olarak ofisin yerlerini sildim ve sessizce hemşirenin masasına gidip açık duran rapor kayıt defterine ve ertesi sabah tedavi alacakların listesine çabucak göz attım. Bir seferinde kendi adımı gördüm: Istina Mavet. Ne yapmıştım ki? Ağlamamış, sıram gelmeden konuşmamış, duvar tamponunu altında duran cilalama beziyle temizlemeyi, çay masalarını kurmaya yardım etmeyi ya da dolup taşan domuz tenekesini yan kapıya taşımayı reddetmemiştim. Belli ki benim bilmediğim ve listeme eklemediğim, çünkü bilinçaltımın karanlık köşelerinde zihnimin savrulan ışığıyla göremediğim bir suç vardı ortada. O zaman dikkatli olmam gerektiğini anlamıştım. Eldiven giymeli ve duygu evine izinsiz girip kendim için coşku bunalım kuşku ve dehşet çalarken iz bırakmamalıydım. Gündüz hemşiresinin, elinde listeyle bir hastadan diğerine ilerlediğini seyrederken duyduğumuz hastalıklı korku iyice yoğunlaşıyordu.

“Sen tedavi göreceksin. Bu sabah kahvaltı yok sana. Geceliğin ve sabahlığın üstünde kalsın, dişlerini çıkar.” Dikkatli, sakin ve kontrollü olmalıydık. Eğer sezgilerimiz yersizse, baş döndürücü bir hafiflik ve rahatlama hissediyorduk, ama eğer fazla ileri gidersek büyük olasılıkla acilen tedavi görmemiz gerekirdi. Eğer ismimiz kaderimizi belirleyen listede yazılıysa bütün gücümüzle gayret etmeli, bazen başarısızlıkla sonuçlansa da yükselen paniği kontrol etmeye çalışmalıydık. Çünkü bundan kaçış yoktu. İsimlerin okunması bitince bütün kapılar titizlikle kilitleniyor, bizim de tedavinin uygulandığı gözetim yatakhanesinde kalmamız gerekiyordu.



Benzer Kitaplar