Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak
ISBN: 978-975-08-0657-3
Tekrar Baskı: 6. Baskı / 04.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 09.2003
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 344 |
Boyut | : 16.5 x 24 cm |
Tekrar Baskı | : 6. Baskı / 04.2023 |
Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak
Sureiya Faroqhi, Osmanlı tarihçiliğinin temellerini atan Ömer Lütfi Barkan ekolünün günümüzdeki en yetkin temsilcisi. Kitapta Faroqhi’nin “Ticaret Bağlantıları”, “Bursa’da Üretmek ve Yaşamak”, “Osmanlı Dünyasında Kadın Olmak” ile “Meşrulaştırma Davaları” başlıklı dört bölümde topladığı on dört makalesi yer alıyor. Bu makalelerde 15-18. yüzyıl arası zaman dilimindeki Osmanlı toplumsal tarihinin değişik cephelerine bakış yer alıyor.
ESNAF AĞLARI VE OSMANLI ZANAAT ÜRETİMİ (16.-17. YÜZYILLAR)
Bu makalede dikkatimizi Osmanlı sanayileri ve zanaatlerinin ticari ağlara eklemlenme tarzına yönelteceğiz. Bu ağlar sanayi öncesi dünyada değiştiği zaman, zanaatkârlar çok yakından etkilendi; öyle ki, bazı durumlarda uzmanlık alanlarını değiştirmek, hatta göç etmek zorunda bile kaldıkları oldu. Böylece, ortaçağ ve erken yeniçağ Avrupasında tekstil sanayileri tipik olarak bir parabol kalıbı izlediler: Sık sık, hızlı bir yükselişi, kısa bir düz çizginin ardından genellikle hızlı bir düşüş izledi. Bu gelişmenin farklı farklı nedenleri vardı: Civardaki öteki merkezlerin rekabeti, hammadde arzını durduran ya da bitmiş ürünün pazarlanmasını engelleyen savaşlar, rakip hükümdarların uyruklarının ticaretini yasaklayan bir kral, pazarı pahalı emtiadan yoksun bırakan siyasal bir kriz, kısıtlayıcı düzeyde vergilendirme, hatta bazı örneklerde modadaki değişimler.
Ortaçağ ile erken yeniçağ Avrupasındaki sefaletin nedenleri üzerindeki çalışmalarında Catharina Lis ve H. Soly, soruna farklı bir açıdan yaklaşmışlardır: Bu dönemin sipariş usulü (putting out) çalışan tüccarları, sabit sermayede büyük yatırımlara girişmedikleri için, toplumsal, siyasal ve ekonomik iniş çıkışlara, sınai mahalde değişiklik yaparak karşılık vermişlerdi. Sermayelerinin büyük bölümünü pahalı makinelere ve fabrikalara bağlamış olan üreticilerse, bu iniş çıkışlara maliyet düşürücü önlemlerle tepki göstermiş; ancak bütün çareler tükendikten sonra yerlerini terk etmişlerdir. Dolayısıyla, sabit sermaye oranının dönen sermayeye göre düşük oluşu, sanayi öncesi el zanaatlerinde parabol kalıbının zorunlu bir koşulu olarak görülebilir.
Ama bu süreci, siyasal ya da ekonomik sorunların altını çizmek yoluyla nasıl betimler ve açıklarsak açıklayalım, sonuçlar hep aynıydı: Herhangi bir yerde sanayi yirmi otuz yıldan fazla gelişemiyordu; ardından parabol izlek bir başka yerde yeniden başlıyordu. Çok ender durumlarda bu istikrarsızlığın üretim süreciyle bir ilgisi vardı; genelde sanayi öncesi tekstil üretiminin yükseliş ve düşüşü, dağıtım ağlarındaki değişikliklere bağlıydı.
İşte Osmanlı tekstil sanayilerinin kaderini, bütün sanayi öncesi ortamlarda geçerli olan bu “normal” dalgalanma arkaplanına dayanarak görmemiz gerekiyor. Öte yandan, tam da bu dönemde dünya ticareti kalıpları çok büyük değişimlere uğramıştı. 16. yüzyılın ikinci yarısından önceki döneme ilişkin çok az kanıt olması, Osmanlı el zanaatlerinin dönüşümü sorununu ortaya koymayı daha da karmaşıklaştırıyor. Bunun sonucu olarak, 16. yüzyılın ikinci yarısında gözlemlenen dalgalanmalardan hangilerinin bir bütün olarak ekonomideki tersine çevrilemez değişimlerden kaynaklandığını, hangilerinin sanayi öncesi zanaatlerinin karakteristiği olan “olağan” istikrarsızlığın bir parçası olduğunu saptamak çok güç. Genel eğilim, tüm değişiklikleri o dönemde Avrupa’nın egemenliğindeki dünya ekonomisinin etkisine bağlamak yönünde. Ne de olsa, bu dönem, İngiliz tüccarının beraberinde getirdiği görece ucuz İngiliz yünlüleriyle, Venedik yünlü sanayiini büyük ölçüde çökerttiği yıllardı. Dahası, bu aynı zamanda Osmanlı ipekli kumaş üreticilerinin, İran ham ipeğini bütün Avrupa’ya satan İngiliz tacirlerinin rekabeti yüzünden çok yüksek ham ipek fiyatlarıyla yüz yüze kaldığı bir dönemdi. Öte yandan, siyasal ve ekonomik etkenler nedeniyle Bursalı zanaatkârlar ürettikleri ipeklilerin fiyatını artırma olanağı bulamıyorlardı. Ham ipek üretimi ve pazarlanmasını güçleştiren Osmanlı-İran savaşları da tabloyu tamamladı ve 17. yüzyılın ilk yıllarında Bursa ipekli sanayii çok büyük ölçekte bir bunalıma düştü. Osmanlı ekonomisinin maruz kaldığı oldukça derin dış etki göz önüne alındığında, “normal” ekonomik yaşamın iniş çıkışlarıyla ilgilenmek neredeyse cürüm düzeyinde bir kayıtsızlık olur.
Sonuç olarak, Bursa ipekli sanayiinin düşüşü ile ona benzer bir dizi sınai tarih, Kuzeybatı Avrupa’nın başat “dünya ekonomisi” tarafından Doğu Akdeniz’in erken bir periferileştirilmesinin kanıtı olarak incelenmiş durumdadır. Ö.L. Barkan, Osmanlı devlet ve toplumunun böyle bir düşüşün kaçınılmaz olduğu bir toplumsal-siyasal gelişme aşamasına ulaşmaları nedeniyle “çöktüğünü” kabul etmez. Daha çok, toplumsal sistemin gelişimi, daha gençlik çağında Avrupa müdahalesi nedeniyle özünden kopmuştu. Ne ki, son araştırmalar 1600 sonrası yıllardaki ekonomik gerilemenin genellikle geçici olduğunu göstermiştir. 1683-1699 yıllarındaki savaş hemen her yerde büyük bir gerilemeye yol açmasına karşın, Bursa’da iyileşme 1650’den hemen sonra başlamış, Ankara da 17. yüzyılın ikinci yarısında oldukça umut veren bir yere dönüşmüştü. Kaldı ki, Mehmet Genç, Osmanlı-Habsburg (Avusturya) savaşı nedeniyle kaynakların savaşa akıtılmasının sona ermesinin ardından 1700’den 1760’a dek süren uzun dönemli bir refah konjonktürünün var olduğunu öne sürmüştür. Mehmet Genç’e göre, 18. yüzyılın genişlemeci Osmanlı ruhu, 19. yüzyılın büyük bölümünde ekonomiyi ağır bir sıkıntıya sokan 1770’lerdeki savaş dönemiyle birlikte sona ermişti.
Bu bilgilerin ortaya çıkmasından sonra, hatta birkaç kavrayışlı araştırmacı açısından daha bile önce, 17. yüzyıl başındaki depresyonuyla 19. yüzyıl ortası depresyonu düpedüz bir çizgiyle birleştirilerek, Osmanlı ekonomik tarihini yazmanın mümkün olmayacağı anlaşıldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun boyutlarındaki bir ülkede, konjonktürler yerelleşebiliyordu; Bursa ya da Ege kıyıları orta Anadolu yaylasının kırsal bölgelerinden çok büyük farklar gösterebiliyordu. Belirli bir zanaat üretiminde gözlemlenen değişimlerin bazıları, doğmakta olan Avrupa merkezli dünya ekonomisinin etkisine bağlı olabilirken, bazıları yerel etkenlerden kaynaklanabiliyordu. Son araştırmalar günümüzde, Barkan’ın erken eserlerinde Çızakça’nın ve Benjamin Braude’nin bir zamanlar çizmiş olduğu, Osmanlı ekonomisini, bağımlılık kuramcısının laboratuvarından doğan bir model örnek olarak sunan resmi flulaştırmış durumdadır artık. Daha sonraki yıllarda Çızakça Doğu Akdeniz’in Avrupa-egemen dünya ekonomisine eklemlenmesinin iki farklı aşamada gerçekleştiğini öne sürmüştür: 1600’ler civarındaki erken evreyi, Osmanlı İmparatorluğu’nun doğmakta olan Avrupa merkezli dünya ekonomisine marjinal kaldığı, neredeyse iki yüz yıllık bir dönem izledi. Dış dünyanın nüfuz süreci yavaşladı, hatta bazı durumlarda, önceden kazanılmış kaleler bile terk edildi. İngiltere’nin tümüyle gelişmiş bir sanayi ekonomisine dönüştüğü Napolyon savaşlarından sonradır ki, ikinci bütünleşme dönemi başladı. Çızakça bu iki evre arasında neden iki yüz yıllık bir inkıtaın bulunduğunu etraflı bir şekilde açıklamaz, ama Hindistan, Çin ve Amerika kıtasındaki daha kârlı olanakların Avrupalı kapitalistlerin gözünde Doğu Akdeniz’le ilgilenmeyi görece daha az çekici kıldığını ileri sürer. Immanuel Wallerstein, Hale Decdeli ve Reşat Kasaba da, imparatorluğun dünya ekonomisiyle bütünleşmesinin uzun vadeli bir süreç olduğunu vurguluyorlar; bu araştırmacılar “eklemlenme”nin kesin tarihini saptamanın daha çok araştırma ve tartışma gerektirdiği görüşündeler. Dolayısıyla Osmanlı tarihçileri bir dizi farklı görevle yüz yüzedir. Öncelikle Avrupa-egemen dünya ekonomisiyle olan gerilimlerin, tüccar ve esnafın içinde iş yaptığı ortamı derin bir biçimde değiştirmediği Osmanlı sanayi öncesi zanaat üretiminin “normal” akışını yeniden kurmamız gerekiyor. Bu sorun temel olarak imparatorluğun daha dış bölgelerinde araştırılabilir; buralardaki yavaş iletişim ve siyasal gerilimler, yerel zanaatkâr ve tüccarları Avrupa nüfuzuna karşı, kimi zaman 19. yüzyılın sonlarına değin korumuştu. Bir sonraki aşamada, Avrupa merkezli dünya ekonomisinin nüfuzuyla bağlantılı sorunlara ilişkin daha olgun bir kavrayış elde edebiliriz. Elinizdeki makalede, önce Osmanlı İmparatorluğu’nda mevcut ticaret ağlarını gözden geçirmeye, aynı zamanda ülke dışında iş yapan Osmanlı tüccarlarının kurduğu ağları incelemeye çalışacağız. Ardından oldukça özel bir durumu ele alıp, hac mevsimi boyunca Mekke’de gerçekleşen ticaret faaliyetlerini araştıracağız. Makalemizin üçüncü kesiminde, ticaret ağlarının zanaat üretimi üzerindeki etkisini belirlemeye ve Osmanlı zanaat üretiminin, zanaat ürünlerinin pazarlandığı ticaret ağları açısından esnekliğini açıklamaya çalışacağız.