Kristof Kolomb – Okyanus Denizi Amirali
ISBN: 975-08-1081-3
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 01.2006
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 176 |
Boyut | : 12.5 x 17.7 cm |
Cenovalı bir dokumacının oğlu nasıl olup da Okyanus Denizi amirali, Hint Adaları ve anakarası kral naibi ve daimi valisi, Kral ve Kraliçe adına büyük amiral” olur? Kristof Kolomb, 1492’den 1504’e dört yolculukta Amerika’nın cennetini ve cehennemini hem keşfeder, hem de kapılarını açar: adaların cenneti, köle yerlilerin cehennemi. Keşfin beşinci yüzyılının geride bırakıldığı dönemde Michel Lequenne, Kolomb’un Yeni Dünya’yı aradığı için keşfettiği tezini ateşli biçimde savunuyor. Düzlemyuvarlar, haritalar, usturlaplar… Yeni Dünya’nın yerlileri ve Theodore de Bry’nin gravürleriyle fethin sertliği: 200 belgede Cenovalı denizcinin destanı.
TARİHİN KARANLIĞINDA
Kolomb’un imzası gizemini korumaktadır. Son satırda, “İsa taşıyıcısı” olarak ayrışan Kristof sözcüğü kolaylıkla okunuyor olsa da, harflerin yukarıdan aşağıya ve soldan sağa dizilişinden oluşan piramit kesin olarak çözülememiştir.
Bilinen dünyayı batıdan doğuya doğru katedip geri dönmek yıllar alır
Bu yaşlı dünya, bölüm bölüm olmasına rağmen yine de tacirler ve din adamları tarafından sürekli katedildi ve içlerinden bazıları da yaptıkları yolculukları anlattılar. Özellikle Venedikli Marco Polo en uzağa gitmiştir. Dünyanın Hikâye Edilişi, büyük çoğunluğa göre bir “Harikalar Kitabı” olsa da, akıllı ve kültürlü insanlar tarafından hak ettiği ciddiyetle ele alınmıştır. Ama pratikte dünyanın keşfinin yolunu açacak ve antikçağın bitimiyle gelişimini tamamlayamadan kalmış olan coğrafyanın temellerini atacak olan şey, Avrupa’nın atılımından kaynaklanan iktisadi ihtiyaçları ile Osmanlı’nın Yakındoğu’yu fethiyle birlikte Avrupa’nın Asya’yla olan ticaretinin büyük ölçüde doğrudan bağlarının kopmasıdır.
Atlantik’i ilk Portekiz geçecek gibi gözükmektedir. Ancak böyle bir maceranın imkânlarını elde etmeyi İspanya’dan biri başaracaktır. Akla hayale sığmaz tehlikelere göğüs germekte gösterdiği ve birçok kişiye delilik olarak gelen olağanüstü cesaretin sonucu başarı olacaktır: Okyanusu aşar ve bilinmeyen topraklara ayak basar. Avrupa’nın tüm sakinleri için ve bir süre sonra da tüm insanlık için Dünya imgesi –kavrayışı– bir çırpıda altüst olur.
Daha düne kadar bilinmeyen bir ad ünlü olur. Bu maceracı kâşifin adı Kristof Kolomb’dur!
Şöhretin en büyüğü hiçlikten doğar
Farklı biçimlerde yazılan ve en bilineni İspanyolca deyişle Cristobal Colón olan bu Kristof Kolomb adı, belki bugün bile dünya çapında en ünlü tarihsel şahsiyetin adıdır.
Daha ilk yolculuğundan dönüşte bu ad tüm Avrupa’ya yayılır. Yaptığı keşfin önemi hemen kavranır ve kısa süre sonra, İspanyol vakanüvis Francisco Lopez de Gomara’nın kısa ve özlü şu muhteşem deyişinde ifade bulur: “Yaratanın tecessümü ve ölümü bir yana bırakılırsa, dünyanın yaratılışından bu yana en önemli olay Hint’in keşfidir.”
Muzaffer Hıristiyanlığın ülkesinde ve yüzyılında Kolomb adının bir ağırlığı vardı. Bu ağırlık “yurtseverce” bir abartı değil midir? Hayır! Çünkü en laik ve en evrenselci tarih bile, başka türlü ve daha bayağı ifade etse de, böyle bir yargıyı doğrulamaktan öteye gitmez: Sonradan Amerika adını alacak olan yerin Avrupalılarca keşfi, dünya tarihini olduğu kadar Hıristiyanlığın gelişimini de altüst etti.
Bu ün, yaşarken başına konduğu kişiye dair paradoksu daha da şaşırtıcı kılmıştır: Kolomb’un yaşamının ilk yirmi beş yılı hakkında neredeyse hiç bilgi yokken, çağdaşları arasında ona dair yazanlar çoktur; diğer yandan, yaşamının köşe taşı olmuş olaylar, keşfinin doğuşu ve gerçek niteliği kalın bir esrar perdesi altında kalmıştır.
Aradan beş yüzyıl geçtikten sonra, ve özellikle tarihin bilimsel bir disiplin düzeyine yükseldiği bir yüzyıl boyunca çok sayıda biyografi yazarı ve tarihçi, bu muammalı şahsiyet hakkında hâlâ asgari bir görüş birliğine varamamıştır. Sessizlikleri, çelişkileri, bir miktar yalan ve muğlaklıklarıyla Kolomb’un kendisinin yaşamı üzerine araştırmaları zorlaştırmış olması bir yana, Kolomb tarihçilerinin hepsinin de önyargı ve tutkulardan arınmış olmadığı bir diğer gerçektir.
Belki de bu tutkuların en etkili ve en bulaşıcısı, “Kolomb’la ilgili” daha ilk sorunda, yani kâşifin doğum yeri, memleketi sorunu karşısında gemi azıya alan milliyetçiliktir. Kolomb öyle ünlüdür ki, doğduğu şehri, hatta o dönemde düşman site-milletlere bölünmüş olan ülkeyi bile önemli kılacağı sanılmaktadır. Bu safça bir düşüncedir, çünkü o dönemde günümüz devletleri yoktu ya da olsa olsa henüz oluşum halindeydiler. Ayrıca Kolomb’da –o dönem için kısmen anakronik kaçacak bir sözcükle– yurtseverliğin en ufak izine bile rastlanmaz, yalnızca seçtiği efendilerin davasına feodal sadakat görülür. Onda bu “sadık dost”luğu aşan şey, Hıristiyanlığa aidiyet duygusudur ve Kolomb’un nihai hedefi Hıristiyanlığı tüm dünyanın hâkimi kılmaktır.
Bir Cenovalı, ama tuhaf bir Cenovalı!
Kolomb’un Cenova’da doğmuş olduğu bugün artık tartışma götürmüyor. Kesin belgelerle doğrulanmış olan şeyi İspanya’da, daha Kolomb’un sağlığında herkes zaten biliyordu. Kolomb, kendi elinden yazılmış belgelerden yalnızca birinde kökenine açıkça vurgu yapıyor olsa da, onun bir “yabancı” olarak İspanyol topraklarında nasıl saldırılara uğradığını belirten birçok belge bulunmaktadır. Ailesinin Cenovalı olduğunu belirten çok sayıda belge de vardır.
Ama, dağınık ve pek bir şey söylemeyen az sayıdaki belgeden yola çıkarak doğrusal genellemelerde bulunmak tarih açısından tehlikelidir. Yine de çok sayıda tarihçi bunu yapmıştır. Kolomb’un Cenova doğumlu olmasını veri alan bu tarihçiler, dokuz yıl içinde Cenova’dan iki kez geçtiğine tanıklık eden noter tasdikli iki belgeden yola çıkarak yaşamının yirmi beş yılını açıklamaya çalışmaktadırlar.
Babasının mesleğini öğrenip sürdürdüğünü, sonra da şehrin büyük ticaret firmaları olan Di Negro’lar ve Spinola’lar adına Akdeniz’i dolaşmaya başladığını ve bunun da 1476 yılında Portekiz sahillerinde meydana gelen bir deniz kazasına (muhtemelen basit bir karaya oturma olmalıdır) kadar sürdüğünü ileri süren bir tez, Kolomb Cenova’da mütevazı bir dokumacı ailesinin oğlu olarak doğduğundan genel kabul görmektedir.
Bu “akla yatkın” tez iki güçlükle karşılaşır. Birincisi, bizzat Kolomb’un ileri sürdüğü şeylerle çelişik olmasıdır. İkincisi, Kolomb’un denizcilik deneyimini açıklamamasıdır. Kolomb’un gemilerde kılavuz kaptan olarak –hem de korsan gemilerine karşı kılavuzluk– faaliyetiyle ilgili en net tanıklık, Katolik krallara hitaben yazdığı mektubun bir bölümüdür. Burada, 1472 yılında, Kral Anjoulu René’nin hizmetinde olduğundan, onun tarafından Tunus’a, Fernandina adlı bir İspanyol çektirisini ele geçirmek için gönderildiğini anlatır. Mektupta sözü edilen anekdottan çok sayıda tarihçi, hem içeriği bakımından (aslında rotası güneye doğruyken, gemicilerin geceleyin kuzeye doğru gittiklerine inanmaları için pusulada “hile yapma”sı), hem de yirmi bir ila yirmi beş yaşlarındaki bir Kolomb’un komutasının pek de inandırıcı olmaması nedeniyle kuşku duymuştur.
Gerçekten de müstakbel kâşifin ne doğum vesikası ne de vaftiz belgesi olduğundan, çok az sayıdaki belgede belirttiği yaşını bu belgelerin tarihinden çıkarmak zorunda kaldık. Ancak bu rakamlar uyuşmamakta ve en muhtemel doğum tarihi 1451 ise de bazı yorumlarda 1447 olarak geçmektedir.