Hüyükteki Nar Ağacı
Yazar: Yaşar Kemal
ISBN: 978-975-08-0722-7
Tekrar Baskı: 31. Baskı / 09.2024
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 01.2004
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 96 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 31. Baskı / 09.2024 |
Yaşar Kemal’in “doğa-insan ilişkilerini en iyi anlamda verdiğim yapıtlarımdan biri” dediği Hüyükteki Nar Ağacı, traktörün tarıma girmesiyle birlikte işsiz kalan yarıcılar ve mevsimlik işçilerin dramını konu alıyor. Kapitalizmin Çukurova’ya düşen büyük gölgesi, her satırla görünür kılınıyor.
“İşte bu romanı ve Yaşar Kemal’in pek çok yapıtını güçlü kılan şey şu ‘doğa-insan ilişkisi’ sözlerinde saklanıyor. Çünkü Yaşar Kemal bu ilişkiye insanın en temel, en eski, dil yaratma yetisiyle özdeş bir niteliğiyle yaklaşıyor. Mitos yaratmak…”
Güven Turan
“Hüyükteki Nar Ağacı adlı romandaki tüm unsurların büyüleyici olması dışında Yaşar Kemal bu romanında kâinatın dışından kelimeleri ve Anadolu’da gizlenmiş mikrokosmos hayatlar ve hayaller ile epik yazarların kosmosunu yaratmayı başarmış.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung, (Almanya)
“Yaşar Kemal romanlarının çoğu, kuş uçmaz kervan geçmez Kilikya’da, sıtmanın kol gezdiği bereketli Çukurova’da, İstanbul’a bile başka bir dünya gibi görünen topraklarda geçer. Bu ücra, zorlu bölgeyi dünya edebiyatına taşıyan Yaşar Kemal, çok iyi bildiği eski mitlerden yola çıkarak çağdaş yapıtlar yaratıyor.”
Karl-Markus Gauss, Süddeutsche Zeitung, (Almanya)
Memedin karısı uçsuz bucaksız bozkırın ortasında dikilmiş duruyordu. Eğilip toprağı eşeledi. Epeyce aradıktan sonra birkaç tohum buldu. Tohumları eliyle yokladı, sonra dişledi, sonra cebine koydu.
Kendi kendine:
“Vay,” dedi, “vay garip başım. Tümü de çürümüş... Vay,” dedi, “vay garip başım...”
Toprağı yeniden eşelemeye başladı. Birkaç tohum daha buldu. Gene dişledi. Sonra hırsla tükürdü.
“Vay,” dedi, “vaaay emeciklerim.”
Tarlada azıcık olsun bir yeşillik yoktu. Boydan boya uzanmış bir boz toprak. Can eseri yoktu.
“Ölürük,” dedi, “ölürük bu yıl... Vay,” dedi, “vaaay dertli başım.”
Sonra oturup bir topak oldu. Uçsuz bucaksız bozkıra bakıyordu. Önündeki ölü tarlaya bakıyordu. Deli gibi de başı dönüyordu. Arada bir de:
“Vay,” diyordu, “vaaay emeciklerim...”
Ta ikindine kadar oturduğu yerden kalkamadı. Bir hoş olmuştu. Can çekişir gibi bir hali vardı. Sonra toparlandı, yola düştü. Gün yıkılmıştı. Eve geldi, küskün küskün ocağın başına oturdu.
Memet:
“Kız,” dedi, “yarın değil, öbürsü gün gidiyoruz. Ben varır varmaz Çukurovaya veririm postaya parayı. Sen dükkancı Cemal Efendiye ben gittikten on gün sonra uğra. Onun eliyle salarım parayı.”
Kadın seslenmedi.
Memet:
“Kız,” dedi, “noldu?”
Avrat hışımla birden boşandı:
“Git,” dedi, “git Çukurovaya. Biderin tümü çürümüş. Biz on güne kadar ne yiyelim? Tuz kalmadı. Undan geçtik, tuz kalmadı. On güne kadar ne yiyelim? Biderin tümü çürümüş..