Düş Hırkası
Yazar: Filiz Özdem
ISBN: 978-975-08-1572-0
Tekrar Baskı: 3. Baskı / 05.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 03.2009
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 136 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 3. Baskı / 05.2023 |
“Düş Hırkası”
Filiz Özdem’in Korku Benim Sahibim’den sonraki romanı Düş Hırkası aklın öteki yüzüne düşüşü anlatıyor. Bir geçitten geçen onlarca insanın, geçidin ortasında dükkân camekânlarıyla birkaç eski binanın çevrelediği avlunun, birbirinin yanından geçerken farkında olmadan birbirine değen hayatların kitabı…
Bir tabağa doldurulmuş bir avuç cam bilyenin birine dokunmak nasıl hepsini döndürür, her dokunuşta bütün renkler nasıl yeniden değişirse, ustaca bir araya getirilen kişilerin her birinin romana katılışıyla bütün metin de farklı bir renge bürünüyor.
“Onun arkasında, suyun üstünde, bilincinin dışında kalan zaman, her biri yıllarca süren yirmi adım uzunluğundaki yolculuğunun zamanından koptu. (…)
Suyun gök kubbesinde mor yıldızlar parlıyordu. Boşlukta duran ve kendi kendine sallanan sedeşi yelpazeler mor yıldızları dalgalandırıyordu. Ötedeki mercan kayalıkları açılıp siyah bir yarığa dönüştü. Yarık döne döne küçülmeye başladı. İğne ucu kadar küçüldüğünde geçitte ne balıklar kalmıştı, ne yıldızlar, ne insanlar, ne Cevat.”
Sevilmek
Günlük güneşlik bir kış günüydü. O gün polisler Cevat ’a hiç sataşmadılar. Caddeden insanın içine işleyen bir türkü yükseliyordu. Kederli ve tedirgin bir hava vardı. Yolun alt tarafından bir uğultu yükselirken, Cevat o tarafa yöneldi. Sokaktan burnunu uzatınca binlerce insandan oluşan bir cenaze alayı gördü. “Hepimiz Ermeniyiz” diye bağırarak yürüyen kalabalık onu ürküttü. Köşedeki büfenin fayans duvarına sırtını dayayıp çömeldi. Ardı arkası gelmeyen kalabalığın geçişini seyretti. Sırtlarında çantaları, ellerinde beslenme sepetleriyle üç ilkokul öğrencisi kalabalığın arasından sıyrılıp Cevat ’ın yanından geçerken biri ötekilere, “Ne kadar çok Ermeni varmııış,” dedi. Uzaklaştılar. Kalabalığın ucu sonu görünmüyordu. Binlerce insan hep aynı şeyi söyleyerek yürüyordu. Yürüyüş kolundan ayrılan yedi sekiz kişilik bir grup, Cevat’ın önünden geçti. Aralarında gözyaşlarını tutamayan kadına, yanındaki, “Gözde, hadi canım,” dedi. Onların arkasından iki genç kız geçti. Birinin elinden bir karton maske düştü. Kaldırımın üstünde, cenaze alayında kiminin taktığı, kiminin elinde taşıdığı bir adamın kâğıttan yüzü yatıyordu. Cevat, yerdeki maskenin ince ince aklar düşen koyu renk saçlarına, yuvarlak göz boşluklarına baktı, altından beton görünüyordu, boşluklardan biri yerdeki tükürüğün üstüne denk gelmişti. Almak için kızla aynı anda hamle ettiler, Cevat önce kaptı, alıp kendi yüzüne tuttu. Eli boşta kalan kız eğildiği yerden başını kaldırıp Cevat ’a baktı. Yüzüne küçük gelen maskenin delikleri adamın gözlerine denk düşmüyor, bir gözü delikten bakarken, öteki kartonun arkasında kalıyordu. Kız iç geçirerek doğruldu, sokağa doğru yürüdü. Cevat da ayağa kalkıp keçeleşen bacaklarının üstünde bir iki kez yaylandı, sonra onları izledi.
Biri kırtasiyecinin önünde durdu.
“Fatoş bir dakika, kalemime uç alacağım,” dedi.
Kızlar yol üstündeki dükkâna girdiler. Cevat hemen yandaki apartman girişine benzeyen loş koridora daldı. Bu koridor kilisenin büyük arka kapısına çıkıyordu. Kapıdan geçti, kilisenin avlusunda, kuyunun yanına, duvarın dibine çöktü. Maskeyi hâlâ yüzüne tutuyordu.