YKY - Yapı Kredi Yayınları
Sepet Ürün bulunmaktadır.
2017 İzlenimleri

2017 İzlenimleri

ISSN: 977-1300-274-0161

Sayı : 161 Dönem : Kasım - Aralık 161

400.00 TL ve üzeri alışverişlerinizde kargo ücretsiz.

YKY İnternet Satış Fiyatı
13.37 TL    Etiket Fiyatı : 17.82 TL
TÜKENDİ

Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.

HakkındaİçindekilerAbonelik

“İstiklâl’de limonata gibi bir yürüyüş”
15. İstanbul Bienali’nin paralel etkinliklerinden biri olan “Aylaklar” sergisinde Aslı Çavuşoğlu, İnci Furni, Yasemin Özcan, İz Öztat ve Güneş Terkol’un işleri yer aldı. Bige Örer’in küratörlüğünde İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde açılan sergiyi Kültigin Kağan Akbulut yorumladı.

“Akdeniz”in hikâyesi
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın Galatasaray’da yenilenen ve 12 Eylül 2017’de açılan binasında en dikkat çeken unsurlardan biri İlhan koman’ın “Akdeniz” heykeli oldu. Binanın mimarlarından Ertuğ uçar ve mimarlık ekibinden Nur Gayretli’nin kaleme aldıkları yazı “Akdeniz”le ilgili yazısı mimarlar, sanatçılar ve konuya ilgi duyan her okur için bilgi, fikir ve görüş barındırıyor.

Basim Magdy
1977 Asyut, Mısır doğumlu sanatçı Basim Magdy’yi ve çalışmalarını İstanbul Bienali sergi koordinatörü Elif Kamışlı kaleme aldı.

“Homo Fragilis” sergisi üzerine Erinç Seymen’le Söyleşi
Erinç Seymen’in sanat pratiğini oluşturan/olgunlaştıran bir birikimin sahnesi olarak, 13 Eylül – 4 Kasım 2017 tarihleri arasında ZilbermanGallery’de izlenen sergisi “homo fragilis” üzerine küratör Derya Yücel sanatçıyla bir söyleşi yaptı.

fragMENtaTION dizisi no 32: Zeynep Beler
Sanat Dünyamız’ın Necmi Sönmez küratörlüğünde süregelen fragMENtaTION dizisinin bu sayıdaki konuğu Zeynep Beler oldu. Sönmez’in yazısında dediği gibi:
“Ardı ardına farklı elemanlardan oluşan bu çalışma [MAKE AN EXCEPTION OF ME] hem görsel, hem de yazınsal öğeleri içinde barındırdığı için, çeşitli katmanların bir araya gelmesiyle kendi sesini, soluğunu oluşturuyor. İlk bakışta hangi ortak payda altında toplandıkları belli olmayan görsel imgeler, yazılar, algılanabilir olmamak için kendilerini neden-sonuç ilişkilerine kapatmış durumdalar. nasıl bir mantıkla, anlatım dürtüsüyle sıralandığı anlaşılamayan imgelerin gerçeküstücü bir karaktere sahip olmaları bir rastlantı mı? Sanatçı çalışmasında, René Magritte’in en ilginç resimlerinden biri olan la durée poignardée (time transfixed) tuvalinden bir detay kullandığı için, bu alıntı üzerinden ilerleyerek belli bir okuma, yorumlama metodu geliştirmemiz mümkün.”

Nesne, mekân ve boşluk: Yunus Emre Erdoğan
Kültigin Kağan Akbulut otuz yaş altı sanatçılar hakkında yazmaya devam ediyor. Bu sayıdaki konuğu son dönemde öne çıkan genç sanatçılardan Yunus Emre Erdoğan oldu.

Estetik kaygı olarak sinema-resim ilis¸kisi
Dı·gˆer sanatlara nazaran kısa bı·r geçmı·s¸ı· olan sı·nemanın resı·mle olan ı·lı·s¸kı·sı· üzerı·ne yapılan çalıs¸malardan örneklerı· Cumhur Okay Özgür derledı·.

Bir anıtın önünde Medusa’ya bakmak
Yazar Aydın Afacan sanatçı ve akademisyen Prof. Hayri Esmer’in “10 Ekim 2015 Ankara” başlıklı tablosunu, içeriği bakımından çağrıştırdığı felsefi kavram ve sanatsal örnekler üzerinden ele alarak değerlendirdi.

“Kuşla göz arasında”
Sis Kolektifi’nin, Apartman Projesi’nin ev sahipliğinde Berlin’de 2016 yılında başladıkları bir ortak çalışmanın ürünü olan “Kuşla Göz Arasında”nın bir durağı İstanbul oldu. Çalışmanın içeriğini sanat tarihsel bağlamıyla da birleştiren yazıyı Öykü Özsoy kaleme aldı.

“geriye doğru: iki-yüzlü hatıralar üzerine”
Naci Emre Boran sanatçı Merve Ertufan’ın “geriye doğru” başlıklı çalışması üzerine bir yakın okuma yaptı.

Sanat Dünyamız’a buradan abone olabilirsiniz.

EDİTÖRDEN

2017 İzlenimleri - Mine Haydaroğlu

SANAT AÇISINDAN 2017 YILINA BAKTIĞIMIZDA AKLIMIZDA NELER KALDI DERSEK –KİŞİYE GÖRE DEĞİŞECEK TABİİ AMA– ŞU İZLENİMLERİMİ PAYLAŞANLAR VARDIR DİYE TAHMİN EDİYORUM.

VERİMLİ BİR YILDI. SANATÇILAR, KOLEKTİFLER, KURUMLAR, GALERİLER ÇOK AKTİFTİ, YOĞUN BİR HAREKETLİLİK VARDI. BİR İKİ KAPANAN KURUM, GALERİ, DEVAM ETMEYEN FUAR OLDU; AMA İLETİŞİM ARTTI, YENİ MEKÂNLAR BULUNDU, YENİ SANATÇILAR YENİ BİR DİNAMİZM SAĞLADI, DUYGULAR NETLEŞTİ, DÜŞÜNCELER DAMITILDI. KOŞULLARLA İLGİLİ FARKLI GÖRÜŞLER ORTAYA ATILSA DA SANAT GÜCÜNDEN HİÇBİR ŞEY KAYBETMEDİ. KAVRAMLAR DAHA NET İFADE EDİLDİ, DERİNLİKLİ BÜYÜK SERGİLER AÇILDI, SANATÇILAR DUYGU VE DÜŞÜNCE YÜKLÜ ESERLER VERDİLER. GÜNDEMİN POPÜLER KONULARINA UYUMLU YAPITLARA DEĞİL, GÜNDEMİN DIŞINDA BIRAKILAN MESELELERE İLİŞKİN ESERLERE VERİLEN DEĞER ARTTI.

ZATEN EZELDEN BERİ KALICI SANAT ANA AKIMA KARŞI YÜZER, PEŞİNDEN GİTMEZ; YARATILMAYA ÇALIŞILAN TARİHİ DEĞİL, DÜNDEN KALANLARI VE BUGÜNÜN ÖZÜNÜ BİZE İSTER BİLİNÇ AKIŞIYLA AKTARIR, İSTER DUYULARLA HİSSETTİRİR, GELECEKTEKİLERİ İŞARET EDER. KÖTÜ ÖRNEKLERDEN ÖĞRENİLENLER DE ANLAMLIDIR; İYİ ÖRNEKLERİN ÖZGÜVENLE YAYILMASINA KATKILARI VARDIR. NİHAYETİNDE SU YOLUNU BULUR.

HEP BİRLİKTE, BENZERLİKLERİMİZE VE FARKLILIKLARIMIZA SEVGİYLE SAYGIYLA, EMEĞE DEĞER VEREREK ÇALIŞMAYA DEVAM.

İstiklâl’de limonata gibi bir yürüyüş - Kültigin Kağan Akbulut
Bir Anıtın Önünde Medusa’ya Bakmak - Aydın Afacan
Merve Ertufan, Geriye Doğru: İki-Yüzlü Hatıralar Üzerine - Naci Emre Boran
Akdeniz’in Hikâyesi - Ertuğ Uçar - Nur Gayretli

İyi Bir Komşu’ya Notlar - Huo Rf

SANATÇI HUO RF, 15. İSTANBUL BİENALİ “İYİ BİR KOMŞU” ÜZERİNE ALDIĞI NOTLARI DERLEDİ.  SANATÇI İKİLİ ELMGREEN & DRAGSET KÜRATÖRLÜĞÜNDE 15. BİENAL 32 ÜLKEDEN 56 SANATÇININ KATILIMIYLA  16 EYLÜL-12 KASIM 2017 TARİHLERİ ARASINDA GERÇEKLEŞTİ.

Aynı zamanda bir sanatçı olarak paylaşacağım ilk notum öncelikle bu yıl gerçekleşen bienalin bir sanatçı ikilisi tarafından gerçekleşiyor olmasının altını tekrar tekrar çizmek.  Elmgreen & Dragset’in gün sonunda işlerine aşinaysanız, kendi üretimleriyle aynı görsel dile sahip bir sergi ortaya çıkardıklarını görebilirsiniz. Kişisel olarak ben böyle bir bağ kuruyorum ve bu bağı oldukça tabii ve gerçekçi olarak değerlendiriyorum. İkilinin kendi üretimlerindeki minimal dil, ilk olarak bienalin sanatçı listesi ve sergi mekânlarının lanse edilmesiyle kendini gösterdi. Bienale farklı coğrafyalardan 56 sanatçı katıldı. Birbirine komşu olarak ele alınan altı farklı mekâna yayılıyor sergi. Mekânlar açıklandığında birbirine komşuluklarının altının çizildiğini görüyorsunuz. Mekânlar ilk açıklandığında, Anadolu yakasında da bir mekân aradı gözüm. Çünkü bienal mekânlarının sadece Avrupa yakasında bulunuyor olması, “Komşu sadece sana yakın olan mıdır?” sorusunu sorduruyor bir noktada.

Devamı bu sayıda...

FragMENtaTION 32 - Zeynep Beler

Nesne, mekân ve boşluk: Yunus Emre Erdoğan - Kültigin Kağan Akbulut

KÜLTİGİN KAĞAN AKBULUT’UN BU SAYIDAKİ YAZISININ KONUĞU SON DÖNEMİN ÖNE ÇIKAN GENÇ SANATÇILARDAN YUNUS EMRE ERDOĞAN.

Lisans yıllarını kapsayan 2006-2010 yılları arası bir yandan da Türkiye’de genç sanatçılara ilginin yoğun olduğu bir dönem. “Üniversite zamanında, özellikle İstanbul sanat çevresinden isimler, okulu sık ziyaret ediyorlardı. Bu, birçok arkadaşıma İstanbul’da çalışmalarını sergileme imkânı olarak döndü. Ben de bu izlenimle İstanbul’a daha sık gelmeye, buradaki sanatçılarla tanışmaya, sergileri görmeye gayret ettim.”

Devamı bu sayıda...

“Homo Fragilis” sergisi üzerine Erinç Seymen’le Söyleşi - Derya Yücel - Erinç Seymen

ERİNÇ SEYMEN’İN SANAT PRATİĞİNİ OLUŞTURAN/OLGUNLAŞTIRAN BİR BİRİKİMİN SAHNESİ OLARAK, 13 EYLÜL - 4 KASIM 2017 TARİHLERİ ARASINDA ZİLBERMAN GALLERY’DE İZLENEN SERGİSİ  “HOMO FRAGİLİS”  ÜZERİNE KÜRATÖR DERYA YÜCEL SANATÇIYLA BİR SÖYLEŞİ YAPTI.

Derya Yücel: “Homo Fragilis” başlığıyla izlediğimiz kişisel sergin, süregiden sosyal normların, sistemik şiddetin ve anomalik varsayımların altını güçlü ve taşkın bir söylemle kazıyan ama bir o kadar da alegorik, fantazmatik ve zarif bir estetik evren içinden aktaran üretimlerini kapsıyor. Sanat pratiğinde, hegemonik sistem ve kültürlere dair direnen/eleştiren çerçevenin sürekliliğinin de altını çizerek, aile, mülkiyet ve devlet kavramlarının bu serginin taşıyıcı unsurları olduğunu söyleyebilir miyiz? Uygarlığın gelişimi üzerine “yazılan” tarihlere baktığımızda, analık hukukundan babalık hukukuna, kandaşlıktan akrabalığa, artı değerden mirasa, kabileden ulusa evrilen sistemlerin temelde bu üç olguya karşılık geldiğini görüyoruz: Aile/aidiyet, sınıf/mülkiyet ve ulus/kimlik.

Erinç Seymen: Aile Değerleri, Evhamlı Konak ve Gönüllü bu sergiyi başlatan üç yapıt. Aile Değerleri ortak menfaatler etrafında kümelenmiş  bir yapıyı resmediyor ancak burada “aile”yi sadece ilk anlamıyla değil, “aile olarak ulus”, “aile olarak şirket”, “aile olarak kültürel mensubiyet” gibi anlamlarıyla da okumalıyız. Gösterişli bir sofranın arkasında yüzleri perdelenen bu çekirdek aile meşru bir kimliğin arkasına gizleniyor. Yaygın kullanımıyla “aile değerleri”, ortak erdemlere, âdetlere, davranışlara dair manevi bir kavramken ben normatif bir aile imgesini, sınıf ve mülkiyet ilişkilerinin kesiştiği maddi bir alan olarak merkeze alıyorum. Resme sanat tarihsel açıdan bakarsak, Avrupa aristokrasisinin yatırım yaptığı iki önemli janrın, portre (kendilerini ve statülerini ölümsüzleştirmenin bir yolu) ve natürmortun (servetlerini kayıt altına almanın bir yolu) ayrı kadrajlar yerine bir tek kompozisyonda bir araya geldiğini görüyoruz. Resmi tamamlayan ikona çerçevesini aileye atfedilen kutsiyetin, yarı açık perdeyi mahremiyet duvarının yırtıldığı ve aile birliğinin teşhir edildiği anın dramatik bir karşılığı olarak görebiliriz. Evhamlı Konak’ı ise o aile değerlerinin meskeni, mülkiyet mefhumunun bir sembolü olarak okuyabiliriz. Gösterişli, sarsılmaz görünen ama hastalık salgılayan bir mülk bu. Konağın içinden taşan ve bir tür cüruf gibi akan dokuyu iki yönlü düşünüyorum. Bu doku hem evin maliklerinin sahip olduğu serveti hem de serveti kaybetme korkusundan kaynaklanan anksiyeteyi sembolize ediyor. Bana göre, servetle kaygı arasında doğru orantı var. Ne kadar çok şeye sahipseniz onu kaybetme kaygısı o kadar yükselir, hatta bir tür paranoyaya dönüşür. Konak, maliklerini bu kaybetme korkusuyla, çalışanlarını ise emeklerini istismar ederek teslim alır ve hem emeği sömürülen tarafı hem de o sömürüden faydalanan tarafı öğütür. ‘Perili Köşk’ olgusunun da büyük servetlere yansıtılan bu kötücüllük, bu pataloji, bu uğursuzluk fikriyle ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda, konağın yaşayan bir varlık gibi görünmesini istedim; konağı, barındırdığı sakinlerin ve muhafaza ettiği servetin bir metaforu olarak ele almayı tercih ettim.

Gönüllü ise en başta belirttiğin, aile, sınıf, ulus, mülkiyet kavramlarının hemen tümünü içinde barındırıyor. Kapı tokmağı, yerleşik hayata geçişten ve birikim/özel alan olgularının berraklaşmaya başlamasından sonra ortaya çıkan en güçlü mülkiyet sembollerinden biridir bence. Kapı tokmağını kullanmak “özel mülk sınırına saygı duyuyorum, sana zarar vermek için gelmedim, sen de bana zarar verme’’ demenin bir yoludur. Egemenlik ve mülkiyet arasındaki ilişkiyi konukseverlik üzerinden okumayı faydalı buluyorum. Dolayısıyla kapı tokmağını kapıdan farklı işleve  sahip bir nesne olarak görüyorum; kapı, kaba kuvveti engelleyen bir zırhken, kapı tokmağı, yani mülk sahibi ile misafirin arasında duran ve aynı anda hem engel hem eşik gibi görünen bu nesne mülkiyet hukukunun sözleşme belgesi gibidir.

Devamı bu sayıda...

Basim Magdy - Elif Kamışlı

1977 ASYUT, MISIR DOĞUMLU SANATÇI BASIM MAGDY’İ VE ÇALIŞMALARINI İSTANBUL BİENALİ SERGİ KOORDİNATÖRÜ ELİF KAMIŞLI KALEME ALDI.

Aradım taradım ama orada tanrıyı göremedim.
Yuri Gagarin, 1961

RAB Musa’ya şöyle dedi: Firavunun yanına git ve ona de ki, ‘RAB şöyle diyor: Halkımı salıver, bana tapsınlar. Eğer halkımı salıvermeyi reddedersen, bütün ülkeni kurbağalarla cezalandıracağım. Irmak kurbağalarla dolup taşacak. Kurbağalar çıkıp sarayına, yatak odana, yatağına, görevlilerinin ve halkının evlerine, fırınlarına, hamur teknelerine girecekler. Senin, halkının, bütün görevlilerinin üstüne sıçrayacaklar.’
İncil, Mısırdan Çıkış, Bölüm 8, Kurbağa Felaketi

Onu yeni bir kıtayı keşfedercesine sıkıca tuttu. Kadın ağladı. Gözyaşları erkeğin boynunu kızgın lav gibi yaktı. İkisi de yeni dünyanın sadece birkaç saat uzakta olduğunu biliyordu. Birlikte bir gelecekleri yoktu.
Bir Balinaya Çarpan bir Aşk Hikâyesi İçin Bir Özür, 2016

20 Eylül günü bir trende Kuzey İtalya’dan İsviçre’ye ilerliyorum. Koltuğum gittiğimiz istikamete ters konumlanmış, sekiz vagon ardı ardına ileriye doğru giderken ben ardımızda kalana bakıyorum. Geçmişe. Okumak istediğim için yerime oturur oturmaz perdeyi indiriyorum, karşımdaki genç durumdan şikâyet etmiyor. Bir süre sonra yan koltuktan perdeyi kaldırmam isteniyor, itiraz etmiyorum. Kumaş parçasının ardında görünen çayırlara, dağlara bakarken hayatımda daha güzel bir manzara görmediğimi düşünüyorum. Zihnim okumakta olduğum yazıdan uzaklaşıyor, bir tılsım gibi gözlerimi kendine çeken yeşilden ayıramıyorum. Trenin penceresinin çerçevelediği bu tablo zamanın durduğunu hissettiriyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa yıkımlarla sarsılırken bu dağların kucak açtığı kişiler zihnimden geçiyor. Çocukluğumda orta sınıf evleri süsleyen manzara resimlerinin, senede 3-4 kere posta kutumuza düşen kartpostalların içinden çağırdığım bir huzur. Bu dünyada geçirdiğim otuz altı yıl sanki tek bir ana sıkışıp kalıyor, ben manzaraya bakarken geçmiş bugünün içinde eriyor. Bir melankolinin gelmekte olduğunu hissederek yerimden kalkıyorum. Tren tüm hızıyla ilerlemeye devam ediyor, geleceğe doğru gidiyoruz, dört saat sonra Basim ile buluşacağım Basel tren istasyonuna; bense geriye doğru gitmeye, son vagona erişmeye çalışıyorum. Gelecek zaman hızla geçmişe dönüşüyor, durduramıyorum

Devamı bu sayıda...

Estetik Kaygı Olarak Sinema - Resim İlişkisi - Cumhur Okay Özgür
Eylem Sürer’in Mask Çalışmaları - Gültekin Emre
Ölümünün 50. Yılında René Magritte’e Belçika Pullarından Bir Demet - Tunç Tayanç