Davanın Reddine
ISBN: 978-975-08-4291-7
Tekrar Baskı: 3. Baskı / 05.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 07.2018
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Non luogo a procedere |
Sayfa Sayısı | : 320 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 3. Baskı / 05.2023 |
“Davanın Reddine”
“Bir insan, bir gölgenin düşüdür.”
Saplantılı bir koleksiyoncu olan tarih profesörünün beklenmedik ölümüyle kurmayı düşündüğü Savaş Müzesi yarım kalır. Ondan geriye kalan karmakarışık malzemeyi nasıl bir kurgu içinde sergileyeceğini düşünen, siyahi bir baba ile beyaz bir Yahudi annenin kızı olan Luisa sadece müze kurgusuyla değil, kendi aile geçmişinin de kurgusuyla baş başa kalır. Ne de olsa, yazarın dediği gibi “tarih kurumuş kandır”, aynı zamanda “tarih bir tapu sicilidir”, “birbirini öldüren kardeşlerle doludur”, “bir çöplüktür” ve en nihayetinde “tarih bir elektroşoktur”.
Leyla Tonguç Basmacı’nın çevirdiği Davanın Reddine romanı, yayımlandığı 2015 yılında Corriere della sera gazetesi tarafından yılın en iyi kitabı, Claudio Magris yılın en iyi yazarı ilan edildi.
“Claudio Magris çağımızın en büyük yazarlarından biri.” Mario Vargas Llosa
“Tarihin bu barbar döneminde, Claudio Magris’in yapıtları ve varlığı vazgeçilmezdir.” George Steiner
Kullanılmış denizaltıları alınır satılır. Piccolo Banditore’de yayımlanan bu ilan 26 Ekim 1963 tarihliydi; belli ki borçlarının yükü altında, çeşitli kamusal idareler, hatta bakanlıklar tarafından verilen sözlerle oyalanıp tefecilerin eline düşünce ve uçaklarıyla bombalanmış askerî köprülerini yerleştirdiği arazilerin ve hangarların sahipleri tarafından sıkıştırılınca, belli bir tonajdaki tarihî araçlarından birini satmaya karar vermişti, ancak tam da satmaya hazırlandığı anda galeyana gelmiş ve –hangi paralarla belli değil– aynı anda denizaltıları, panzerler ve mayın temizleme ekipmanı satın almaya çalışmıştı.
Müzenin lobisinde, içeri girer girmez açılış cümlesi böyle olabilirdi. Girişin karşısındaki duvarda, belli belirsiz bir titremeyle dalgalanan, büyük, siyah bir ekran ve arka planda su sesi; o karanlıkta 1970’lerin başlarına ait bir fotoğrafta yüzü beliriyor. Siyah sulardan yükselen yüzünde telaşlı, sinsi gözler; Panonya’ya özgü elmacık kemiklerinden aşağı ter ve su damlacıkları akıyor. Salonun orta yerinde, kim bilir nasıl satın alınmış veya elde edilmiş, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma, imparatorluk donanmasına ait bir denizaltı, bir U-Boot var. Kullanılmış denizaltıları – alınır satılır. Kibirli, imalı bir ses. Radyo Trieste’deki çeşitli kayıtları ustaca birleştirerek kurgulanmış. Masum bir ticari ilan, ses –konuşulduğu andaki gibi rastgele ve değişken değil, montajlanmış, yani hakiki, mutlak bir ses– sayesinde bir ayartmaya, karanlıkta bir kadın satıcısının teklifine dönüşüyor. Müzeye bir gece kulübüne girer gibi, neon ışıklarının vaatleriyle girmek; iyi bir fikir olabilir, diye düşündü Luisa. Ama müzenin en rağbet gören, en konuşulan unsuru, o ünlü not defterleri yoktu. Bir kabul ritüeli, ama dulcis in fundo’dan, yeni üyeyi kutsayan buğday başağından yoksun.