Dağ Uykusu – Seçme Şiirler
Yazar: Fazıl Hüsnü Dağlarca
Kategori: Doğan Kardeş, Seçme Şiirler
ISBN: 978-975-08-1606-2
Tekrar Baskı: 11. Baskı / 02.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 05.2009
Hazırlayan: Ahmet Soysal
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 112 |
Boyut | : 13 x 19.5 cm |
Tekrar Baskı | : 11. Baskı / 02.2023 |
Sen bir sözcük sayma beni betiklerinden
Çeker giderim bütün tümcelerden
bütün dizelerden
Boşluğum kalır
Göklerden bin kat iri
ELEKTRİKLER
Bölünür ikiye gece olunca şehir;
Biri elektriklerin şehri, öteki lambaların,
Ben bütün lambaları kırmak isterim;
Yanarken içimde binlerce mumluk bir elektrik gibi yarın
Birer ölü gözüdür ki lambalı pencereler
Seyreder beni, bütün hikâyesiyle seyreder.
Onun soğuk değişiyle yıkanır sessizlik denen mermer,
Ve duyarım selamını alnımda mazi denen rüzgârın.
Elektrik ki kafamın içinden akan bir dere,
Açarım bütün göğsümü elektriklere.
Benzer ışıklar altında bu çiçekli gazino ebedi bir yere;
Kanarım ağlayarak saksılardaki kopyasına baharın.
Ne geçmiş ne geçecek zamanın şarkısı bu aydınlıklar,
Ki hayatla yaşayan elektriklerde yalnız yaşamak var:
“Geçmekte olan an” kaplar ruhumu bir diyar kadar,
Ve fazla hissederim yalnız bana ait varlığını bu diyarın.
BİR ATMOSFER
Bir atmosfer isterim ki değmesin vücuduma;
Duymayayım temasını üstümde, yüce kâinatların.
Bir bitmiş musiki gibi varlığından ayrılayım bütün sanatların;
Ona alnımı süreyim, gözlerimi yuma yuma.
Bir atmosfer isterim ki atsın beni senelerce evvele,
Dünyaların doğduğu iklimleri versin, güzelliklerden.
Ki orda Allah’ın ayak sesleri duyulsun bazen,
Ki orda benzesin okyanuslarımız küçük bir sele.
Bir atmosfer isterim ki orda hayat olmasın henüz;
Hayatın anasıyla babası yaşasınlar ilk aşklarını.
İlahi ressamlar paletlerde tecrübe etsinler yarını,
İlahi kimyagerlerin şişesinde süzülsün temmuz.
Bir atmosfer isterim ki insanların ruhu doğmamış olsun,
Avuçlarımla öpeyim ilk maddeyi ölürcesine.
Kansın yokluğum o fanusların fezadan sesine,
Hesaplarını seyredeyim ağlayarak, sonsuzluğun.
Ah orası ki mazi sıfırdır orada,
Ah orası ki başlamamıştır hayat, ölüm.
Bir şişede kendi hayat sırasını bekleyen gönlüm,
Ah orası ki gönlümün kopup geldiği ada.
Şimdi düşüncem bir arzu sılasıyla yaşıyor o âlemi;
Bir senfoniyi ıslıkla söyleyerek çalıştığını görürüm Allah’ın.
Vuruyor üstüme sevgilerin kaynatıldığı yangın;
Ve hazzı görüyorum: bir havuz üstünde bembeyaz bir gemi.
Oyuncaklar dünyasında oyuncaklar, oyuncaklar;
Ki her birinin etiketinde bir başka dünyanın adını okuyorum.
Bir anlık aleviyle güneşi yapan bir mum,
Ve o mumun bir avuçluk civarıyla yapılan uzaklar.
Hatırlıyorum, evet evet o ıslık sesini,
Ki ebedi ahengiyle verdi ruhuma ebedi bir çiçek.
Şimdi içimdeki büyük tahassürünü seyrederek
Hatırlıyorum, ruhumun şişesinin sağındaki sanat şişesini.
Hatırlıyorum nasıl bir hazla seyretmişti bunları ruhum,
Ah ben, ben hatırlıyorum o atmosfer hayatımı.
Hatırlıyorum o yeri, yaşıyorum bu mustarip kâinatımı;
Ruhumun şişesinin solundaki ölümün şişesini hatırlıyorum.
ŞEKİL
Haydi miskin vücudum, gidelim,
Aşkın ve sevabın karanlığına.
Esrara karşı aşikâr olsun
Benim en güzel şeklim.
Biz, dargın ve nankör krallar,
Terk edelim her nimeti.
Karanlığıyla hülyalı kalbimiz,
Deniz dipleri kadar.
Bakireler gibi ağaçlar altında –
Dağlar ve sular için.
Dağlar ve sular,
Varmasın murada.
O Kadar Kuvvetle Hülya Edeceğim ki
O kadar kuvvetle hülya edeceğim ki,
Açacak bu kuru dallar yapraklarını.
Aydınlatırken sonsuz ve sahipsiz geceler,
Çocukların ılık yataklarını.
Konacak etrafıma âlim kuşlar,
İstersem soracağım “Şark nerde?”
Ve onları dehşetle ürkütecek,
Satıh halindeki kuşlar, yerde.
Hücum etti zafer atları çılgın,
Şarkılar, kaleler gibi kapanmaktadır.
Aşikâr olup heykeller uykusundan
Toprak altındaki sır.
Sana doğru bütün aşklardan sonra
Çirkin hatıralar lazım.
O kadar kuvvetle hülya edeceğim ki,
Artık burda mevcut olmayacağım.