Ay Gözetleme Komitesi
Yazar: Mahir Öztaş
ISBN: 975-08-0049-4
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 142 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
“… Burda anlatılanlar yalnızca yitik ruhlar, bir daha geri gelmeyecek yitirilmiş ruhlar, bir daha geri gelmeyecek yitirilmiş bir zaman içinde, kendileri de yitmiş ruhlar. Ayrıntılar bir yana, sanırım bu romanda gerçek yaşama tek önemli gönderme dizginlenemez bir tutku olmalı. Önemli olan zamanı yakalamak, akıp giden zamanı, yoksa…” İç dünyaların sessiz ve acılı çığlıkları, kentlerin gizemi, görünmeyen yönetici elleri, akıp geçerken iz bırakan zaman ve yalnız kentlerde benliğinin peşinde koşan yitik ruhlar… Ay Gözetleme Komitesi Mahir Öztaş’ın okurda bir alacakaranlıkta kalma duygusu uyandıran, geniş ufuklu öykülerinden oluşan bir kitap. Öztaş’ın duru, incelikli ve titiz dilli bu alacakaranlığın sınırlarını bilinçle beliriyor.
İlk günlerden söz etmeli mi bilmiyorum, geriye pek bir şey kalmadı onlardan. Aryalar yıldızlı bir yaz göğüne karışırdı, belki hüzünlü ama her şeye karşın coşku dolu günlerdi, şafak sökene dek insanı uyku tutmazdı. Daha önceleri dingin bir insan mıydım, bilmiyorum, ama o yaz akıllı uslu bir yaşam için gösterdiğim her türlü çabanın sonuna geldiğimi sezebiliyordum. Son yıllarda elde ettiğim bu şaşırtıcı durum -bu dingin ruh, bu yapay huzur- beni içten içe rahatsız ediyordu. Oldukça katı bir insan olmuştum, başkaları benim için fazla bir önem taşımıyordu, ölçülü biçili yaşam içinde hemen her şey sıkıntı ve değişmezlikle doluydu. Dinlenmek için geldiğim bu güneydeki dinlence kasabası sanki varacağım son duraktı. Yaşamımın başarısızlıklarla dolu tarihini açık seçik görebiliyordum. Yapmam gereken tek şey belki de bir sandala atlayıp denize açılmak bir daha dönmemekti. Neden bilmem bu düşünceyi sürekli erteliyordum -kimi arkadaşlarım aynı yolla yabancı ülkelere kaçmışlardı, benim için bu sıkıcı yinelenmenin yaşanmadığı tek ülke ölümdü- sokakları dolduran olağandışı kalabalıkla birlikte sürüklenip gidiyordum. Genellikle geç uyanıyor, çoğunlukla denize girmeye bile üşenerek, meydandaki kahvelerden birine oturup gazetemi okuyordum. Akşam olunca da kentten tanıdığım birkaç arkadaşımla buluşup, akşam yemeğine gidiyor, gece geç vakte değin çeşitli barlarda içtikten sonra, sabaha karşı kaldığım motele dönüyordum. Başkalarından bir ayrımım olmadığını duyumsatan, duyarlığımı körelten, yapay bir huzurla dolu bütün günlerim böyle geçiyordu.