Ungenach
ISBN: 978-975-08-5071-4
Tekrar Baskı: 4. Baskı / 04.2024
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 11.2014
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Ungenach |
Sayfa Sayısı | : 72 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 4. Baskı / 04.2024 |
UNGENACH, Thomas Bernhard’ın Avusturya’nın suçlu belleğine ilişkin saptamalarını başlatan kitabıdır; anlatının tümü “aidiyet travması” çevresinde gelişir.
Ülke dışında yaşayan Avusturyalı genç bir akademisyen, büyük bir mirasın vârisi, bu mirası akrabalarına “bölüştürerek” ondan bir an önce kurtulmak ister. Genç adam miras meselesini halletmek için memlekete dönüp de geçmişle yüz yüze gelince, geçmişin karşısına çıkardığı sorulara verilecek yanıtların hepsine katlanması gerektiğini görecektir. Anlatıcı, üç sese de katlanmalıdır: Noter Moro’nun delicesine otoriter sesine, kardeşi Karl’ın mektuplarının melankolisine, Ungenach malikânesi ve arazisi dolayısıyla Avusturya ile tüm bağlarını koparmak isteyen kendi iç sesine…
Bernhard “Ungenach”ta, istenmeyen bir mirası sırtından atma temasını; gelenekten kopuşu ele alırken, 1945’ten sonra Avusturya denen “ev’’de artık eskisi kadar rahat yaşanamayacağı meselesiyle yüzleşiyor.
Hepimiz bir felaket halet-i ruhiyesinde yaşarız. Yapımız anarşiye eğilimli bir yapıdır. İçimizdeki her şey sürekli kuşkunun gözetimindedir. Ortada eblehlik olsun ya da olmasın, her şeyde katlanılmazlık vardır. Temelde dünya, ne açıdan bakarsak bakalım, katlanılmazlıktan ibarettir.
Thomas Bernhard
... 4’ü gecesi, Zürih yolunda, oradan ABD’ye uçacağım, Chur’da Zumbusch Amcama gidiyorum, onun yanında birkaç gün dinlenmek amacındaydım.
Ama amcam Chur’da değil, tabii ancak bugün biliyorum bunu, vasim olan kişinin cenazesinde tabii, o yüzden az çok tamamen kendi başımayım, kafam dönüp dolaşıp Ungenach’la meşgul daima, oranın feshedilişi, bölüştürülmesi vb...
ve bir odadayım ki, bu odadan, şu an bana yemek hazırlamakta olan Bayan Morath, Splügen Geçidi’ni kuşbakışı seyrediyor ve hava soğuk olduğu (3 derece) ve aralıksız yağmur yağdığı için ve bende kütüphanenin anahtarı olmadığından, elimin altında gazete de bulunmadığından tüm zamanımı üvey kardeşim Karl’ın notlarıyla uğraşmakla geçiriyorum, düne kadar Gmunden’deki noter Moro’daydı bunlar...
... bu notları arzum üzerine noter Moro bana tevdi etti ve üvey kardeşimin kısmen Afrika’da, kısmen Ungenach’da, kısmen Ungenach’dan Afrika’ya giderken ya da Afrika’dan Ungenach’a dönerken tuttuğu bu notları incelerken ara sıra kendi kendime notlar aldım...
... durmadan donarak, çünkü Chur kenti varolan kentlerin en soğuklarından biri, bildiğim en kasvetli kentlerden ve Graubündenliler dalgın –ya da bezgin– ya da düpedüz kafayı yemiş vaziyetteler karanlık ve soğuktan ve Chur’da, ama özellikle de Amcam Zumbusch’un evinde, yazın bile, şimdi olduğu gibi aralıksız yağmur yağdığı için, evleri ısıtmak zorundalar; ama ben soba olmayan, bu nedenle de hiçbir şekilde ısıtılamayan bir odadayım; gene de burada bulunmam yararlı.
Penceremin altındaki şelaleden sağır olmuş vaziyette, şunları kaydettim; Ungenach’a vardığımda (3 Nisan), hemen Ungenach’ın tamamen boş olduğunu ve her zaman korktuğum ama hep bahanelerle ertelemeye çalıştığım şeyi, vasimin cenazesine geciktiğimi gördüm... Karar verdim ki, Ungenach’a zaten gitmeyecek, ama on kilometre uzaktaki ve kuşkusuz vasimin cenaze töreninin sürmekte olduğu Aurach’a da gitmeyeceğim, çünkü şu anda, akrabalarımı görmek değil tam tersi her an onlardan kaçınmak niyetindeydim, onlarla sohbet etmek, hele Ungenach üzerine sohbet etmek istemiyordum, noter Moro’yu aramak istiyordum...
... ona niyetimi, vasimin ani ölümü ve Karl’ın bir yıl önce ortaya çıkan katli yüzünden tamamen üzerime geçmiş bulunan Ungenach’tan ve Ungenach’la bağlantılı olan her şeyden bu sebeplerle tüzel olduğu kadar da pratik ya da daha doğrusu tüzelden çok pratik olarak vazgeçeceğimi, orayı bölüştüreceğimi (yani; Ungenach içime dehşet salan bir yükten başka bir şey olmadığı için noter Moro’yu halen afallatan ama açıklandığında tabii ki herkesi de afallatacak bütün bölüştürme işini) daha Stanford’dan bildirmiştim...
Moro’ya bu niyetimi, Kirchengasse’deki ofisinde bana söylediği ilk cümlelerin ardından hemen tevdi etmiştim, kendisi olayı tamamen anlamış, vâkıf olmuş ve tarafımdan bildirilen tasarladığım şeyin en kısa zamanda ifası konusunda tamamen bilgilendirilmiş bulunuyordu.
Moro oturduğu berjere yaslandı ve dedi ki: “Kendimizi bir cinnet demek olan bu hayata göre konumlayışımızın, bütün bu zahmetin, ümitsizce çabalayışımızın beş para etmediğini bilmemize rağmen, anlıyorsunuz ya, buna rağmen, vasiniz olan beyefendinin de hep ifade ettiği gibi, “bundan ötürü”yola devam etmek istiyoruz ve milyarlara karışan ve milyarlara karışırken şüphe çekecek derecede şişkinleşen bir kafayla yola devam ediyoruz, ve sonra da bu şüphe çekici kafayla orda-burda, arada sırada yola devam etmek artık elverişli olmadığı, artık imkânsız göründüğü, imkânsız “olduğu”halde, uzun sürelerle kafa gitmiş halde yolumuza devam ediyoruz...
koca koca tarih çağları hızlı hızlı geçip gidiyorlar, duruma göre, yarım hatta bütün bütün yüzyılları, kafayı kırmış olarak geçiriyoruz... hız düşkünleriyiz, bu yüzden yaratıcıyız... hız hummalarında acılar çekiyoruz, anlıyor musunuz, ama bu kafamız “yerinde”demek değil, “yerinde değil”demek de değil... kafamız yerinde mi, değil mi, bilmiyoruz...