Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza
Yazar: Tülin Bumin
Kategori: Cogito
ISBN: 978-975-363-556-7
Tekrar Baskı: 9. Baskı / 01.2021
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 12.1996
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 92 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 9. Baskı / 01.2021 |
Benzeri sorularla aydınlatılmaya çalışılan Modernlik, “postmodern zamanlar”ın gündemini oluşturmaya devam ediyor; tartışmalar, kendisini akılcı, evrenselci ve bütünselleştirici olarak nitelendiren Modernlik üzerinde odaklanıyor.
Tülin Bumin, bu çalışmasında günümüzde Akıl, Doğa, Özne, Nesne gibi kavramları yapıbozuma uğratan Modernliği, Cogito’nun kurucusu olarak tanınan Descartes’tan ve tam da onun kartezyen söyleminden ayrılan Spinoza’dan yola çıkarak irdeliyor, bu iki filozofun örneğinde Modernliğin kendi bünyesinde barındırdığı “çoğulcu” dizgeyi tartışıyor; Modernlik eleştirisini Descartes üzerinde yoğunlaştıran Heidegger’i ve ayrıca Foucault, Derrida gibi çağdaş düşün tarihinin önemli isimlerini “modern” sorgulamalar bağlamında yeniden değerlendiriyor.
Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, uzun soluklu modernliğe yeni bir yaklaşımla bakıyor.
Bugün Batı akılsallığının bilim, felsefe gibi en üstün kültür ürünleri post-modernizm başlığı altında sorgulanıyor. Onun Modernlik paradigmasında yer alan özne, nesne, akıl gibi temel kavramlarına yapıbozum işlemi uygulanıyor. Sorgulanan ve hatta suçlanan Modernliğin kendisidir. Modernlik bir zihniyet, dünyaya bir bakış ve bu bakışın yöntemleri, yaklaşımı ve bilgikuramsal araçları bakımından belli bir tarzda belirlenişidir. Bu tarz, kendini evrenselci ve akılcı olarak tanımlar ve bu tanımlamada bilim kadar ve belki de ondan daha büyük bir ölçüde felsefenin payı vardır. Marjinal ya da çok kısa sürede gelip geçecek izlenimini veren bir gelişim olmaktan uzak olan bu eleştiri hareketini, “felsefe olmaksızın sosyal eleştiri” tarzında başlıklar taşıyan akademik bildirilerden sayısız makale ve kitaba kadar türlü ürünlerinde izleyebiliyoruz. Batı akılcılığı, Batı’nın kendi tarihinde, başta hümanizm olmak üzere geliştirmiş olduğu dünya görüşlerinin ve türlü emperyalist ya da totaliter pratiklerin başlıca sorumlusu olarak gösterilip sorgulanmakta. Bu kitapta post-modernizmin sosyal bilimlerde Levi-Strauss’un evrenselci, indirgeyici, batı-merkezci yaklaşımları eleştiren görüşleriyle başlayan ve Foucault’nun Batı akılcılığına köklü eleştiriler getiren çalışmalarından esinlenen Derrida, Lyotard, Baudrillard gibi Fransız düşünürlerinin Amerika’da bulduğu yankılarla gelişen tarihine eğilinmiyor. Yapılmaya çalışılan, felsefe tarihinde Modernliğin şafağı olarak selamlanan 17. yüzyılın iki büyük düşünürü olan Descartes ve Spinoza’nın düşünceleri ve biraz da onların yakın geçmişi olarak Rönesans örneklerinde bu çağın felsefesinin kendi içinde taşıdığı çoğul ve eleştirel yapıyı hatırlatmak ve böylece post-modernizmin Modernlik okumasında genellikle izlenen (ve aslında onların Modernliğe yönelttikleri başlıca eleştirinin anahtar terimi olan) indirgeyici, kolayca genelleştirici eğilime karşı bazı düşünsel ipuçları sunmaktır. Onu Rönesans’tan, hatta daha öncesinden başlayarak hazırlayan pek çok çabaya karşın, Modernliğe tam bir başlangıç anı arandığında, bu anın kartezyen Cogito olduğu söylenir. Modernlik sorgulamalarının da, felsefeyle ilgilendiklerinde, çoğu kez bu noktaya kadar geri gittikleri görülmektedir. Foucault’nun Cogito ile dıştalayıcı, kapatıcı kurumların birlikte ortaya çıktığı temel tezine dayanan eseri, bu tutumun türlü örneklerinden biridir. Bu nedenle, bu kitapta, kartezyen paradigmanın önemli anları üzerinde durulmaya çalışıldı. Kitabın üçüncü bölümünde görüşlerine yer verdiğimiz Derrida’nın Foucault’ya bu konuda getirdiği itirazlar, felsefeden her şeye karşın umudu kesmeme niyetinde olanlar için ilgi çekici olabilir. Spinoza’nın yukarıda söz konusu ettiğimiz bağlamda seçilişinin temelinde yer alan düşünce ise, onun sisteminin hem bugün Modernlik paradigması olarak anladığımız çerçeveyi hazırlayıcı hem de onu sorgulayıcı yaklaşımları içinde barındırmasıdır. Spinoza’nın 17. yüzyıl felsefesine egemen olan kartezyen kuramın ana yönelimleri olan istemciliğe (volontarisme), tinsel alanla ilgili erekselciliğe (finalisme) yönelttiği eleştirilerin yanında geliştirmiş olduğu ideoloji kuramı bugün hâlâ ilgi çekmeye devam etmektedir. Bu eleştiriler üzerinde yükselen, ahlaktan (morale) etike geçme çabası ve diğer yönleriyle Spinozacı pratik felsefe, kitabın son bölümünün konusudur. Son olarak şu noktayı belirtmek gerekir: Her dört bölümde de söz konusu filozofların sistemlerinin genel olarak tanıtılması yoluna gidilmedi. Bunun yerine, bu sistemlerin bizim Modernliğimizi hazırlayan yapı taşları üzerinde duruldu ve bunlar, bugünkü sorgulamalar ışığında yeniden okunmaya çalışıldı.