Rüya ve Kader
ISBN: 978-975-08-1459-4
Tekrar Baskı: 2. Baskı / 03.2022
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 08.2008
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Les Songes et les Sorts |
Sayfa Sayısı | : 136 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 2. Baskı / 03.2022 |
Ayna görüntüleri düzeltir, çarpıtır ya da tersine çevirir; bu üç ihtimal rüyanın üç şekline denk düşer: gerçekliği ideal parıltısına kavuşturan güzel rüyalar, kendi hayatımızın grotesk olduğu kadar ürkütücü, grotesk olduğu için ürkütücü bir suretini sunan kâbuslar ve tersine çevrilmiş simgeleri, Leonardo da Vinci’nin diri diri yakılmamak için kullandığı tersine yazı gibi gizli ve tehlikeli gerçekleri gizlemeye yarayan rüyalar. Her uyur, ebedi bir aynada kendine heyecanlanan, kendini gerçekleştiren bir Narkissos’tur; rüya görmeyen kişinin zihni şüphesiz başkalarının zihninden daha yoksul, daha dar değildir, sadece sihirli ayna boşluğunun bulunmadığı bir oda gibidir. Rüya ve Kader Yourcenar’ın yaşamının bir döneminde gördüğü ve en ince ayrıntısına kadar kaleme aldığı rüya anlatılarından derlediği bir rüya güncesi ya da rüyalardan hareketle yazılmış bir otobiyografi…
Aşk ve Sargı Bezleri
Sevdiğim adamla birlikte bir odada, bir yatağın başucundayım. Yatakta yatıyorum, kadınların aşk karşısında kapıldığı uyuşturulmuş hayvan titremesine tutulmuşum. Bir panayır gösterisinden yeni dönmüşüz, panayırın gürültülü müziği açık pencerelerimizin altında uğuldamaya devam ediyor. Gösteri sona ermeden, iki palyaço birbirlerinin uzun sarı saçlarını çekerken çıktık. Yağmur yağıyordu; sırılsıklam giysilerim parkenin üstüne atılmış, nemli ayakkabılarım giyilmiş olmaktan ötürü hâlâ sıcak. Kısılan müzik ansızın kesiliyor, yerini boyalı bez kapılardan çıkan kalabalığın sayısız ayak sesi alıyor; terlik giymişçesine yumuşak binlerce ayak sesi, iri, parlak bir su birikintisine dönüşmüş olan sokakta boğuk boğuk yankılanıyor. Sonra karanlık tıpkı bir panjur gibi üstümüze kapanıyor, aşağıdaki sokak lambaları sönüyor, karşımda siyah bir gökyüzü parçası kalıyor sadece. Ama yatağın başucunda küçük bir elektrik lambası yanıyor. Arkadaşım bir şeyi uzaklaştırmak ya da işaret etmek ister gibi kolunu uzatıyor; bu hareketi lambanın ışığını sanki mum aleviymiş gibi titretiyor. Bunun üzerine arkadaşımın giyinik olmadığını, bir Apollon mumyası misali sayısız sargı beziyle sarmalanmış olduğunu fark ediyorum. Mısırlı ölülerin sargıları ya da bisiklet yarışçılarıyla askerlerin tozluk yerine kullandıkları sargılar gibi bedenine sımsıkı sarılmış olan bu ince bezler baştan aşağı bir büyü kitabındaki yazılar gibi sıkışık, siyah işaretlerle kaplı; bu okunamayan yazılar bana çocukken soğuktan korunmak için bacaklarımıza sardığımız gazete şeritlerini hatırlatıyor. Arkadaşım soyundukça, daha doğrusu bedeninin etrafına karmakarışık dolanmış bu bitmez tükenmez sargıları sabırla açtıkça loş zemin yaralıların ayak ucunda üst üste yığılmış pansumanlara benzer bir yığınla kaplanıyor. Ama sonunda bu karmaşık ve ağır çözme işleminden bıkıp kollarını, göğsünü, bacaklarını sertçe ovalayarak tek hamlede kalın, yumuşak hamurdan kurtuluyor; sargılar eski afişlerin sararmış kâğıtları ya da çiçek demetlerinin saplarına yapışık durmaktan rutubetlenen gazete parçaları gibi ufalanıyor. Bu ovalama hareketi sıkı, sert bedeninde giysilerle birlikte insanlıktan da iz bırakmıyor; onu tanrı çıplaklığına ve şekline kavuşturuyor. Yatağa uzanan yorgun bir adamın kayıtsızlığıyla üzerime uzanıyor; Tanrı’dan çok sevdiğim, kendi canımdan çok önemsediğim bu bedeni kollarımın, dizlerimin arasında sıkıyorum; kelimelerle ifade edilemeyecek boyutlardaki mutluluğum beni uyandırıyor; bu da kuşkusuz rüyada bayılmanın tek yolu.