Nevhîz’in Günlüğü
Yazar: Ahmet Nedim Servet Tör
ISBN: 975-08-0089-3
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 220 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Ahmet Nedim Servet Tör… Tanınmış kültür ve sanat adamı Vedat Nedim Tör’ün babası… Osmanlı’nın son dönemlerinde Harbiye Nezaretinde bir askeri memur… Balkan ve Çanakkale Savaşları döneminde halkı ve orduyu yüreklendiren broşürlerin, kitapçıkların çoğu zaman imzasız yazarı… 23 Aralık 1912’de kızı Nevhiz doğduğunda bir günlük tutmaya başlar… (22 Aralık 1993’te ölen Hatice Nevhiz ise günlüğünde ayrıntılarıyla anlatılan bebeklik yıllarının ardından müzik eğitimi aldı. Sözleri Nâzım Hikmet, Yusuf Ziya ve babasına ait şarkılar besteledi, konserlere katıldı, plaklar doldurdu.) 1916’ya kadar süren bu günlükler, hem kişisel bir öykü hem de dönemin gündelik ve toplumsal yaşamına bire bir tanıklık… Nevhîz’in Günlüğü, yüreği sevgi dolu bir babanın kızına yazdıklarında bir dönemin ruhunu anlamak, tarih kitaplarında iki satırla geçiştirilen yılları gün gün görebilmek için çok iyi bir fırsat.
18 Şubat [3 Mart 1913], Pazartesi
Nevhîz; defter-i hâtırâtın [hatıra defterin] şu aralık sekiz on günde bir kere ele alınabiliyor. Kuyûdât-ı mevcûdenin [var olan kayıtların] tarih-i tahrîrlerini [yazılma tarihlerini] dikkatle takip edecek olursan, âtiyen [gelecekte] bunun, sen de pekâlâ farkında olacaksın. Filhakika; emmek, işemek, uyumak,ağlamak ve nâdiren gülmek gibi ef'âl-i tabîîyeden [doğal işlerden] ibaret olan tarz-ı güzâriş-i hayatın [hayatının geçiş tarzı], şâyân-ı kayd u zapt [yazılmaya ve kayra değer] hiçbir hâl-i fevkalâdeyi hâiz olmadığı gibi daha uzunca bir müddet olmayacaktır da! Ahvâl-i umumiyende, câlib-i dikkat [dikkat çekici] olarak, herkesin seni pek uykusuz bir çocuk olmak üzere telakki etmesi var. Ağzında meme durursa, pekâlâ uyuyorsun, aksi takdîrde, beş on dakikada bir uyanıyorsun ve birer parlak necm-i siyâhı [siyah yıldızı] andıran güzel gözlerinle; sanki hiç uyumamış gibi, senin sedâ-yı davetine şitâbân olanlara [davet sesine koşanlara] karşı, cevvâl ve müstehzî nazarlar [canlı ve küçümseyici bakışlar] fırlatıyorsun. Öyle zannolunur ki, maksadın sanki bütün aileni yalnız kendinle meşgul etmektir. Bir tarafa yatırılıp terk edilmeyi hiç istemiyorsun. Ara sıra başını oynatıp fıkırdayarak bir tecrübede bulunuyorsun... Şayet yanında seni sallayarak veya memeyi ağzına sokarak ihsâs-ı mevcûdiyet edecek birisi bulunmaz da arzû-yı mahsûsun [özel isteğin] derhâl tatmin olunmazsa hemen gözlerini açıyorsun. Bir kere de gözlerini açtın mı; geçmiş ola, artık yeniden işe başlamak lâzım geliyor!
Dışarıda şedîd [şiddetli] bir kar fırtınası icrâ-yı hükm etmekte bulunduğu sırada, yazmaya çalıştığım şu satırlar; ara sıra, yanı başımda duran salıncağının ipini tahrik ile [çekerek] sana hakkında îcâb eden takayyüdde [ilgide] ihmâl ve kusur edilmemekte olduğunu ihsâs için [hissetmek için] fâsıladâr oluyor [ara veriliyor].
Sütninenle Şükran'ı birkaç saat evvel yataklarına göndererek seni, bermu'tâd bizim işgal etmekte olduğumuz bu uzun kış gecesi, yerlerdeki hemen bir arşına yakın kar tabakasıyla, boğucu ve zehir-nâk [zehirli, öldürücü] tipileriyle şu saatte Çatalca pîşgâhında [önlerinde], Bolayır önlerinde kim bilir, ne kadar efrâdı askerîyeyi [askerleri] birer vazife kurbanı olarak nöbet yerlerinde dondurmaktadır? Esasen bir felâket-i mahza [tam bir felaket] olan harp, böyle kış günlerinde pek elîm bir fecîa oluyor. Çünkü birçok askerler, soğuktan incimâd ederek [donarak], yok yere mahv olup gidiyor.
İnsâniyet için edebî bir leke olan harbin, bir sulh-i müebbede inkılâbını [sonsuz barışa dönüştüğünü] acaba insâniyet görecek mi? Yoksa hükûmetlerin meşrû' addeyledikleri [yasal saydıkları] bu serbestî-i mukatele-i beşer [insanlığın birbirini kırma özgürlüğü], kıyâm-ı haşre [kıyâmete (kadar)] sürecek mi! İşte bu sual ki cevâbını ihtimâl Nevhîz; senin torunların bile veremeyecek!