İstanbul’un Bizans Anıtları
ISBN: 978-975-08-1030-9
Tekrar Baskı: 2. Baskı / 04.2017
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 01.2005
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Byzantine Monuments of İstanbul |
Sayfa Sayısı | : 265 |
Boyut | : 23 x 29 cm |
Tekrar Baskı | : 2. Baskı / 04.2017 |
Bu kitap, klasik dönemde Byzantion ve ortaçağda Konstantinopolis olarak bilinen İstanbul şehrindeki Bizans anıtlarının hikâyesi. Bizans’ın önemli anıt eserleri, kronolojik bir sırayla ve ait oldukları dönemler dahilinde, çalkantılı Bizans çağı boyunca başa geçen hanedanlar süresince meydana gelen politik, dini, sosyal, ekonomik, entelektüel ve sanatsal gelişmelerin eşliğinde anlatılıyor. Byzantion’un mimari ve sanatsal mirasının başlıca kısmını oluşturan bu anıtlar, aynı zamanda, klasik çağ dünyasıyla erken modern Avrupa’nın ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni devirleri arasında bir bağ işlevi görmüştür.
Bu, eski Byzantion ve Yunanlılarca Konstantinopolis olarak bilinen İstanbul şehrindeki Bizans anıtlarının hikâyesidir. Bizans İmparatorluğu, 4. yüzyıldan 6. yüzyıla kadar süren erken devrinde aslında Roma İmparatorluğu ile aynıydı ve Konstantinopolis bin yıldan fazla onun başkenti oldu. Bu yüzyıllar boyunca, imparatorluğun dini, çoktanrıcılıktan Hıristiyanlığa, dili ise Latinc’eden Yunanca’ya değişti ve eski ismine istinaden sonraları Bizans şeklinde adlandırılacak olan kültür ortaya çıktı. İmparatorluk 15. yüzyılın ortasında yıkıldığında, büyük bir kilise adamı olarak Gennadios, “Helence konuşuyor olsam da, asla bir Helenim demem, çünkü Hellenlerin inandıklarına ben inanmam. Ben adımı inancımdan almak isterim ve eğer biri bana ne olduğumu sorarsa, ‘Hıristiyan’ diye cevap veririm. Babam Thessalia’da ikamet etmiş olsa da, ben kendime Thessalialı demem, Bizanslı derim, çünkü Byzantionluyum”1 diyecekti. İstanbul’da ayakta kalan Bizans anıtları arasında, en meşhuru Ayasofya olmak üzere yirmiden fazla kilise bulunmaktadır. Hâlâ mevcut diğer yapılar ise, şehrin muazzam kara surları ve deniz surlarının parçaları, iki ya da üç sarayın kalıntıları, surlarla çevrili bir liman, üç tane anıtsal sütun ve bir diğerinin kaidesi, iki tane muazzam yeraltı sarnıcı ve birkaç daha küçük sarnıç, üç tane çok büyük su haznesi, bir su kemeri, parçalar halinde birtakım kalıntılar ve Antik Byzantion’a kesin olarak tarihlendirilebilen tek anıt konumundaki, şehrin en eski yapısı olan Hippodrom’un bir kısmıdır. Diğer eserler, özellikle Çağlar Boyu İstanbul ile Bizans ve Komşuları’na ayrılmış vitrinlerde olmak üzere İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde korunmaktadır. İstanbul’un sokakları ve meydanları Ortaçağ Konstantinopolis’inin ve hatta bazı yerlerde antik Byzantion’un üzerine inşa edildiğinden, daha birçok kalıntı şehrin altında gizlidir. Anıtlar, şehrin tarihi eşliğinde kronolojik olarak anlatılacaktır. İlk bölüm, eski Byzantion şehrine ayrılmıştır; ikincisinde, Büyük Constantinus’un başkentini Roma’dan, yeni Konstantinopolis şehrini yaratmak için İS 330’da tekrardan inşa ettiği Byzantion’a taşımasına sebep olan vakalar anlatılmaktadır; sonraki beş bölüm, I. İustinianos’un hükümdarlığıyla (527-65) sona erdiği söylenebilecek geç Roma devrinde şehrin gelişimini izler. Takip eden bölümler, imparatorluğun Ortaçağ’da ani zayıflamasını, Makedonyalılar ve Komnenoslar hanedanı dönemlerinde yavaş toparlanışını, 1204-1261 yıllarındaki Latin hâkimiyeti sırasında neredeyse çöküş noktasına gelişini ve 1453’te Sultan II. Mehmed liderliğindeki Osmanlı Türklerince yıkılmadan evvel, Byzantion’un son bir rönesans yaşadığı Palaiologos imparatorları yönetimindeki Bizans Konstantinopolis’inin son iki yüzyılını anlatır. İmparatorluğun iniş çıkışları, özellikle kiliselerde olmak üzere, şehrin mimari tarihine yansımıştır. En eskisi olan İoannes Prodromos Kilisesi (Studios Manastırı), 4. ve 5. yüzyıllarda ibadet amaçlı inşa edilmiş ilk yapılarda kullanılan klasik Roma bazilikası tipindedir. İustinianos devri kiliseleri –Sergios ve Bakhos, Ayasofya ve Aya İrini– sanki mimarların yeni bir çağ için yeni ifade biçimleri aradıkları, mimari formlarda verimli ve üretken, olağanüstü bir döneme aittirler. Ortaçağ’da imparatorluğun zayıfladığı, hiçbir inşaat faaliyetinin yapılmamış oluşundan bellidir, çünkü İustinianos ile Makedonyalılar hanedanının kurucusu I. Basileios’un (867-86) hükümdarlıkları arasında geçen üç yüzyıldan kalma şehirde tek bir mevcut kilise yoktur. O süreçte, şehrin kiliselerindeki tüm dini tasvirlerin yok edildiği ikonoklazma hareketi de yaşanmıştı. İkonoklazma, yeni kiliselerin yapıldığı ve figürlü mozaiklerle süslendiği, Orta Bizans adı verilen dönemin başlangıcı olan Makedonyalılar hanedanının ortaya çıkmasından bir çeyrek yüzyıl önce son buldu. Komnenoslar dönemi de dahil olmak üzere, bu devrin kiliseleri, daha erken örneklere kıyasla küçüktü ve haç planlı denilen yeni bir tipte yapılmışlardı. Benzer kiliseler, Latin işgalinin ardından gelen Palaiologoslar devrindeki yeniden canlanış sırasında da inşa edildiler. Orta ve Geç Bizans dönemlerine ait kiliseleri tarihlendirmek, özellikle çoğu birkaç yapım aşaması geçirdiğinden genellikle zordur. Bununla birlikte, Palaiologoslar devri binaları, bol süslemeli taş işçilikleriyle çoğu zaman ayırt edilebilirler. Bu dönemde, ayrıca, son Bizans rönesansının eriştiği doruk noktası konumundaki, bugün Kariye Camii Müzesi olan Khora’daki İsa Kilisesi’nin harikulade mozaik ve freskoları yapılmıştır. Kitap boyunca anıtlar, kendi zaman dilimleri dahilinde, Bizans İmparatorluğu’nun uzun ve çalkantılı tarihi süresince yönetimi devralan başlıca hanedanların devirlerinde meydana gelen ve içiçe girmiş politik, dini, sosyal, ekonomik, entelektüel ve sanatsal gelişmelerin parçası olarak anlatılacaktır. Bu hanedanların yaptırdığı anıtlar, bugün, Byzantion’un mimari ve sanatsal mirasının başlıca kısmını oluştururlar. Byzantion, Eski Greko-Romen dünya ile Rönesans Avrupa’sı ve Osmanlı İmparatorluğu dünyaları arasında bir bağ meydana getirmiştir. Notlar 1 C. J. G. Turner, “The Career of George-Gennadius Scholarius”, Byzantion 39 (1969): 420-55.