İmparatorluk – Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi
ISBN: 978-975-08-1974-2
Tekrar Baskı: 8. Baskı / 04.2024
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 03.2011
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Empire: How Britain Made the Modern World |
Sayfa Sayısı | : 392 |
Boyut | : 16.5 x 24 cm |
Tekrar Baskı | : 8. Baskı / 04.2024 |
“İmparatorluk – Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi”
Harvard Üniversitesi’nin ünlü tarih profesörü Niall Ferguson, İmparatorluk isimli bu kapsamlı incelemesinde Britanya’nın nasıl bir imparatorluğa dönüştüğünü ve modern dünyayı hangi yollarla yarattığını anlatıyor.
“Bir zamanlar dünya nüfusunun kabaca dörtte birini yöneten, yeryüzünün yaklaşık aynı oradaki kesimini kapsayan ve neredeyse bütün okyanuslarda hüküm süren bir İmparatorluk vardı…” Niall Ferguson’un bu sözlerle başlayan kitabı, Britanya İmparatorluğu’nun macerasıyla günümüzde dünyayı şekillendiren küreselleşme arasında tartışma yaratacak bir paralellik kuruyor. Ferguson bir yandan kölelikten sömürgeciliğe, yerel halklara yönelik katliamlardan ticari sömürüye Britanya İmparatorluğu’nun karanlık mirasını eleştiriyor, bir yandan da modern dünyayı Britanya İmparatorluğu olmadan düşünemeyeceğimizi, yaşadığımız dünyanın finansal, toplumsal ve siyasi kurumlarını şekillendirenin bizzat imparatorluk kültürü olduğunu gösteriyor.
Bir zamanlar dünya nüfusunun kabaca dörtte birini yöneten, yeryüzünün yaklaşık aynı orandaki kesimini kapsayan ve neredeyse bütün okyanuslarda hüküm süren bir İmparatorluk vardı. Britanya İmparatorluğu istisnasız gelmiş geçmiş en büyük imparatorluktu. Avrupa’nın kuzeybatı kıyısı açıklarındaki yağmurlu bir takımadanın nasıl dünyaya hükmeder bir konuma ulaştığı, sadece Britanya tarihinin değil, dünya tarihinin temel sorularından biridir. Bu kitabın cevap vermeye çalışacağı sorulardan biri budur. Üzerinde duracağı ikinci ve belki de daha zor soru, dosdoğru bu imparatorluğun iyi bir şey mi, yoksa kötü bir şey mi olduğudur.
Şimdilerde oldukça kanıksanmış olan görüşe bakılırsa, İmparatorluk her açıdan kötüdür. Muhtemelen, İmparatorluğun itibarsız hale gelmesinin ana sebebi, Atlas Okyanusu’nda köle ticaretine ve bizzat köleliğe bulaşmış olmasıdır. Bu artık sırf tarihsel bir yargı sorunu değildir; siyasal ve büyük olasılıkla hukuki bir konuya dönüşmüş durumdadır. Ağustos 1999’da Accra’da toplanan Dünyada Tazminat ve Uzlaşma İçin Afrika Hakikat Komisyonu, “köle ticaretine ve sömürgeciliğe katılan ve bundan yarar sağlayan bütün Batı Avrupa ve Amerika ülkelerinden ve kurumlarından” tazminat talebinde bulunan bir bildiri yayımladı. “Köle ticareti sırasında Afrika’nın maruz kaldığı can kaybının yanı sıra sömürgeci yönetim süresince kıtadan elde edilen altın, elmas ve öbür minerallerin değerine ilişkin saptama temelindeki hesaplamaya göre, bunların telafisi için yeterli olduğu öngörülen meblağ, 777 trilyon dolardı. Atlas Okyanusu’nu 1850’den önce köle olarak geçen on milyon küsur Afrikalının üç milyondan fazlasının Britanya gemileriyle taşındığı göz önünde tutulursa, Britanya’nın ödemesi gereken varsayılan tazminat, 150 trilyon sterlin olabilir.
Böyle bir iddia akıl almaz gibi görünebilir. Ancak bu fikir 2001 yazında Durban ’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Irkçılığa, Irk Ayrımcılığına, Yabancı Düşmanlığına ve Bunlarla Bağlantılı Hoşgörüsüzlüğe Karşı Dünya Konferansı ’nda belli bir destek gördü. Konferansın nihai raporunda “mağdurları” arasında “Afrika kökenli insanların, Asyalıların, Asya kökenli insanların ve yerli halkların” sayıldığı kölelik ve köle ticareti “insanlığa karşı bir suç” olarak “kabul” edildi. Konferanstaki bir başka bildiride de “geçmişteki trajedilerin mağdurlarının anısına saygı gösterme” konusunda BM üyesi devletlere dönük genel bir çağrıda bulunulurken, “sömürgecilik” gelişigüzel biçimde “kölelik, köle ticareti ... ırk ayrımı ... ve soykırım”la aynı kefeye konuldu. Konferans “bazı devletlerin işlenen ağır ve büyük çaplı ihlallerden dolayı özür dileme yönünde inisiyatif gösterdiğine ve uygun olan durumlarda tazminat ödediğine” işaret ederek, “mağdurların onurunu düzeltmeye henüz katkıda bulunmamış bütün devletleri buna yönelik uygun yolları bulmaya çağırdı”.
Britanya bu çağrılara aldırışsız kalmış değildir. Yeni İşçi Partisi programının öncüsü sayılabilecek Londra merkezli “düşünce kuruluşu” Demos’un direktörü Mayıs 2002’de kraliçenin “İngiliz Uluslar Topluluğu’nu daha işlerlikli ve anlamlı kılmanın ilk adımı olarak, İmparatorluğun geçmişteki günahları için özür dilemek üzere bir dünya turuna çıkması”nı önerdi. Bu dikkate değer öneriyi bildiren haber ajansı, haberine şu yararlı açıklamayı ekledi: “Gücünün doruğunda olduğu 1918’de dünya nüfusunun ve yüzölçümünün dörtte birini kapsayan Britanya İmparatorluğu’nu eleştirenler, onun muazzam zenginliğinin baskı ve sömürüye dayandığını söylüyor”.
Bu kitabın yazıldığı sıralarda BBC’nin (anlaşıldığı kadarıyla öğrencilere dönük) bir web sayfası emperyal tarihe ilişkin aynı ölçüde keskin şu genel değerlendirmeyi sunmaktaydı: Her ne kadar daha sonra yöntemleri değişse de, İmparatorluk silah donanımı çok daha düşük yığınla insanı öldürerek ve ülkelerine el koyarak devasa büyüklüğe ulaştı: Makineli tüfeklerle bir sürü insanı öldürmek ordunun tercih ettiği taktik olarak öne çıktı. ... [İmparatorluk] ... kendi halkının ihtiyaçlarına duyarlı, yiğit ve devrimci bir protestocu olan Mahatma Gandi gibi insanlar sayesinde dağılıp yıkıldı. Yakın dönemde seçkin bir tarihçinin BBC televizyonunda ortaya attığı soruların mevcut yerleşik anlayışı özetlediği söylenebilir. “Kendisini özgür sayan bir halk nasıl oldu da dünyanın büyük bir bölümünü boyunduruğu altına alma noktasına vardı? ... Özgür insanlardan oluşan bir imparatorluk, kölelerden oluşan bir imparatorluğa nasıl dönüştü?” Britanyalılar “iyi niyet”lerine rağmen, “ortak insanlığı” nasıl “piyasa fetişine” kurban ettiler?