Dünyanın İşaretleri
ISBN: 975-08-0094-X
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 07.1999
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 98 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
“1915 Hannover doğumlu Krolow, bugün, Alman dilinin yaşayan en büyük şairi.” Tırnak içindeki bu cümleyi kitabı yayına hazırlarken böyle kullanmıştık. Kitabın matbaada olduğu sıralarda Krolow’un 21 Haziran 1999 pazartesi günü öldüğünü öğrendik. İlk şiirini 1940 yılında yayımlayan ve altmış yıldan bu yana sayısız yapıta imzasını atan Karl Krolow Dünyanın İşaretleri ile ilk kez kitaplaşıyor Türkçede. Felsefe, romanistik, germanistik ve sanat tarihi okuyan Krolow 1972’de Alman Dili ve Edebiyatı Akadenisi’nin başkanı oldu. İspanyol ve Fransız şiirinden çeviriler de yapan Krolow’un şiir çizgisi kabacı dört döneme ayrılabilir: Başlangıçta Leorke ve Lehmann’ın öğrencisi olarak sadece pastoral-metafizik şiirler yazan Krolow daha sonraları aşk ve ironi dolu zaman şiirleri, sonra uyaksız, deneysel şiirler ve seksenlerin başından itibaren de günlük izlenimlerini aktardığı kültürel-eleştirel şiirler… Şiirinin yanında düzyazı, deneme ve çevirileri ile de Alman edebiyatının bu çok önemli siması Korlow bugün 83 yaşında, geçtiğimiz ay, uzun yıllardır yaşadığı Darmstadt’ta öldü. Dünyanın İşaretleri’nde Krolow’un 1945-1973 yılları arasında yazdığı şiirlerinden bir seçme yer alıyor. Krolow ilk kez Türkçede kitaplaşırken seçilen şiirlerinin Almancalarını da Türkçeleriyle parelel olarak yayımlamayı uygun bulduk. Dünyanın İşaretleri’ni, Türkçeye daha önce de Alman dilinden Hermann Hesse, Erich Fried, Gottfried Benn’den şiir çevirileri yapan Hilmi Tezgör çevirdi.
TERKEDİLMİŞ KIYI
İyi bakılırsa eğer
her şey karaya oturmuş.
Petronius
Yelkenliler ve gülüşler,
sakalda altın gibi duran,
geçip gittiler, ağızdaki
pis bir nefes gibi,
kireci toza döndüren
bir gölge gibi duvardaki.
Dağılmaksızın kalır keder,
siyah baldan yapılma,
ışığa asılı, güzel kokusuyla,
kuş pisliği gibi nemli
ve sıcak tuğla basamaklara
yüklü kolay ölüm olarak.
Fal açan gemiciler
yalnızlar kendi içlerinde.
Tütün sızıyor aralık
gözkapaklarından içeriye.
Mavi perde geceye
fırlattıkları bıçaklar
çentikler açıyor sonsuzluğun
uyanık kalan sert rüzgârında.
J. S. İÇİN ŞİİR
Aralık peronunda, ilk saatte gece yarısından sonra
resmin buz kesmiş,
açık renkli palton, saçını örten eşarbın ve
vedada parıldayan bir yüzle!
Keşfediyorum yine seni ayrılık anında,
şefkat öncesi karanlık ve mutluluk özlemi,
kışın dondurucu havasında
sevgiden ötürü kısılmış bir sesle.
Keşfediyorum yine seni: varsın şimdi
benimle gitmek için bir başka:
adama, yakaları kalkık paltosuyla,
uzağa gidecek trenin penceresini indirip el sallayan.
Sen kalıyorsun geride, gri rüzgârın akıntısında,
geride, kucaklayış, öpüş ve teninin kokusuyla.
Karlı gecenin siyah-beyaz satranç tahtası
duruyor yüzünde; ve biliyorum
sende bana ait hiçbir şeyin olmadığını.
SES
Onun sesinin ardından gitti.
Akşam yükseldi su gibi
ve boğdu gözlerini.
Yine de gitti onun sesinin ardından.
Gece bir keten kuşunun derisi kadar hafifti.
Tarttı onu elinin ayasında
ve sesinin ardından gitti.
Ölü tüyler altında gömülü olduğunu
öğrendiğinde en sonunda,
konuştu parmakları
onunla bir kez daha
ve yarattı ötücü kuş yankısını
bir süre onu hatırlamak için,
kara çalıların üzerinden
geçen bir hayal gibi.
SOHBET
Başparmakla işaret parmağı arasında
tutuyorlar su bardaklarını sessizce.
Ara sıra
götürüyorlar ağızlarına,
sönerken sigaralarının
küçük ateşleri.
Söylenecek çok şeyleri var.
Masanın altındaki bacakların hareketleri
rahatsız bu yüzden.
Sinirle eşeliyorlar
ayakkabıyla yerleri.
Fakat masanın üstünde
bozulmuyor terbiye ve sessizlik.
İyi beceriyorlar
su bardaklarını
bir süre sonra havada
asılı bırakmayı.
Bu arada cümleler kuruyorlar,
yalnızca kalbin derinliklerinde
anlaşılabilir olan.
SICAK BİR GÜN
Nehirde kucaklaşıyor yansımaları
sevgililerin.
Gecenin omuzları
nemli süsen yapraklarından.
Denir ki: sıcak bir gün.
Ya da: rüzgâr kokusunun peşinde
lavanta çiçeklerinin
kadının peşinde bir erkek gibi.
Biri tutuyor sol elini
gözlerin önüne.
Öğle sonrası kefil
dünyanın dengesine.
Akşamları açılıyor
genç kızların bluzları
kendiliğinden.
BUGÜN HÂLÂ
Bugün gönül rahatlığıyla
gönderebilirim seni uykuya,
bir süre daha
Ay’ı seyrederken ben
caddede birkaç adamla.
Fırtına yaklaştığı için
yavaşça değişecek o
gözlerimizin önünde.
Duymazdan gelebilseydim keşke
uzaklarda
ilk ölüler için
kapışan köpekleri!
Havlamaları şimdiden kısık ve metalik,
seslerimizin aynen olacağı gibi,
yarın,
güneşte yanmış yüzler
pencerelerden sarkarken
ve suyun mavi heceleri
kırmızı harflere bölünürken.
BİR AŞKIN BAŞLANGICI
Önce gözbebekleri,
atropinle büyütülmüş gibi.
Kim düşer mavi kuyuya?
Kim örter gökyüzünü?
Kim söz eder bir diğerinin
yıkamadığı elden?
Sonra yakınlığı
dişlerin ve dilin.
Kehanette bulunmak kolaydır.
Hiçbir kuş arada
“Guguk” demez.
Gelen, düşünceden yoksundur.
Kim örter üstünü düşlerin?
Kim yazar küçük yazıyla:
Karadır omuzları gecenin.
Uzun bir süredir
Derin uyumamıştım bu kadar.
Zamanla öğrenilir yeniden:
Kurur kuyular.
BEYAZ
Beyaz. Parça parça bir masaörtüsü.
Sallıyor onu birisi: Beyaz eli
doğu rüzgârının.
Kar yağdığını söylüyor biri.
Parça parça hava
yavaştan
açıyor gözlerini soğuğa.
Kar güzeldir yazmak için.
Beyaz bir mektup boyunca
söz dinliyor zaman ve
elma ve buz gibi kokuyor
eriyene değin.
BİR ŞEY BİTİYOR
Koy bir masal kitabını
dizlerinin üstüne.
Neydi
su içinde bir atlı koşudan başka?
Kısadır gezi
mezardan mezara.
Geçmiş
bir peyzaj olarak kalır
çabucak uzaklaşan
kadınlarla.
Son gelir
kimsenin artık
görmek istemediği
resimleri karıştırırken.
MAYIS
Fizyolojik zaman.
Herkes
başka bir ağız
ve yeni parmaklar edinir.
Bir vücut bir vatandır.
Aşk dakikaları
doğayı tasvir etmenin:
yavru hayvanlar, otluklar ve
şeffaf giyinmiş kızlar.
Bir yüzün renkli sınırı.
Esperantosu
kuşların ziyaret ettiği havanın.
Atasözleri doğrulanır.
Serinliği hatırlayış:
bir demet beyaz kâğıt.
RENKLER
Uyurgezer renkler.
Yanak kırmızısı
hatırlıyor tuğla kırmızısını.
Bir ışık huzmesi
egzotik tasviri oluyor
ânın.
Ufuk mavisinin gizli aşkı
bir kızın damar rengine.
Yalnız bir adam
ayaklarının yanına
çiziktiriyor kendi gölgesini.
Her sarı biliyor
bir limonun hikâyesini.