Daniel’ın Kitabı
ISBN: 978-975-08-3020-4
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 09.2014
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 380 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Kadınlar tuvaletinde bileğini kesmiş bir kızı bulan polis, neden onu en yakındaki hastaneye götürmez de, tımarhaneye götürür? Bu muammanın yanı sıra, Daniel’ın doktora tezinde irdelediği diğer konulardan bazıları: Eylemlerde kullanılan siyah-beyaz fotoğraftan bir poster, kafadan kontak büyükanne ve bodrumdaki irikıyım zenci, Robeson Konseri, Isaacon Vakfı, vatana ihanet suçunun kapsamı, Disneyland.
1967 yazının başlangıcı. Paul ve Rochelle Isaacson, Amerika’nın atom bombası sırlarını Sovyetler Birliği’ne taşımaktan yarhılanıp idam edileli yıllar olmuş. Daniel Isaacson, anne babasını elektrikli sandalyeye götüren bu davayı irdeliyor. Çalışmasını, Colombia Üniversitesi’ne doktora tezi olarak sunacak. Paul ve Rochelle’in suçsuz olduklarını yazabilirse, Worcester Devlet Hastanesi’nde bilekleri sargılı yatan kız kardeşinin iyileşeceğini düşünüyor.
“Ailedeki herkes, olayların efsanevi ağırlığının, sonuçtaki gerçekten çok daha az olduğunu kavramıştır. Kardeşim ve ben, hiçbir zaman kesinlikle incitici olmayız, bu kurtarıcı bir erdem; çünkü onarılmaz biçimde incitmek hakkı, kan bağının getirdiği bir haktır.’’
Daniel’ın Kitabı, masumiyetin muazzam aldanışını işliyor. Roman, gündelik yaşamın ve acı tecrübelerin sunduğu gerçeklikle şekilleniyor. Bugün (1967) ve 1940-50’ler arasında hızla ilerleyen anlatım, E.L. Doctorow’un sanatına hayran bırakıyor. İlk yayımlandığı 1971 yılından beri bir başyapıt kabul edilen Daniel’ın Kitabı, yazılmış en iyi politik romanlardan biri.
1967’nin Şehitleri Anma Günü’nde, Daniel Lewin, otostop yaparak New York’tan Massachusettes’teki Worcester’a beş saate yakın bir sürede ulaştı. Yanında gencecik karısı Phyllis ile Daniel’ın sırtındaki bebek koltuğunda taşıdığı sekiz aylık oğlu Paul vardı. Hava boğucu ve yağmur yağacak gibi sıkıntılıydı. Sabahın erken saatlerinde trafik meraklıydı... demek istiyorum ki, sabahın erken saatlerinde yol çok kalabalık değildi, yanlarından geçen sürücülerin çoğu onların kim olduğunu ve nereye gittiklerini merak ediyordu.
Bu, Thinline marka keçe uçlu bir kalem, siyah. Bu, ABD malı, Long Island Kâğıt Ürünleri Şirketi’nin çıkarttığı 79C tipi bir defter. Bu, Okuma Odası’nın kuytu köşelerinden birine çekilmiş olan Daniel. Raflarda okunacak kitaplar var. Bir masada oturuyorum. Omzumun üzerinden ayaklı abajurun ışığı vuruyor. Kitap raflarıyla dolu, duvarları ahşap kaplamalı bu odanın dışında Dergiler Odası var. Dergiler Odası, çıtalara tutturulmuş gazetelerle, dünyanın dört köşesinden gelen dergilerle ve çok bilmiş kuruluşların zırvalarıyla dolu. Koridorun ucunda Büyük Okuma Salonu ve kitaplık bölümünün kapısı var. Üst katlarda Kütüphanecilik Okulu Kitaplığı da dahil çeşitli okul kitaplıklarının özel koleksiyonları yer alıyor. Alt katta Halk Kitaplığı’nın bir kolu bile var. Kendimde devam edecek gücü buluyorum.
Yirmi beş yaşında, uzun boylu bir genç olan Daniel’ın dalgalı saçları uzundu. Tel çerçeveli gözlüğü ve saçı gibi kumral, pos bıyığı, onu olduğundan daha yaşlı göstermese bile, en azından olduğundan daha inatçı ve kendine güvenli bir hava veriyordu. Doğrusunu isterseniz, soğuk görünüyordu, hem de bile bile bu soğuk tavra bürünüyordu. Gerçekten de, görüntüsündeki hiçbir şey raslantısal değildi. Bin dokuz yüz otuzlarda yaşayıp da bu tavırda olsaydı, genç bir komünist olurdu. Hani şu üniversite kantini komünistlerinden. Sırtında boğazına kadar düğmeli mavi bir ceketle işçi pantolonu vardı. Doğma büyüme Brooklyn’li karısı on dokuz yaşındaydı. Uzun, düz sarı saçlarını bugün örmüştü. Boyu kocasının omzuna geliyordu. Çiçekli bir etek, haki bir panço giymişti. Elinde bebeğin eşyalarının bulunduğu ufak bir çanta vardı. Her zaman yabancılarla konuşmaya ve onların kendileriyle ilgili kuşkularını gidermeye bayılırdı. Daniel başlangıçta karısının gelmesini istememişse de, bu konuda fazla diretmediğine şimdi seviniyordu. Arabaların birinden inip hemen bir başkasına biniyorlardı. Daniel pencereden dışarı bakarken, karısı onun adına çene çalıyordu. Daniel, arabaların çok büyük, çok geniş ve çok yumuşak olduklarını fark etti. Arabaları kullananlar, onlardan çekiniyor değil, lütufta bulunuyor havasındaydılar. Merakla sorular soruyorlar ve çocukları olduğu halde büyük olasılıkla marihuana içen bu Amerikalı gençleri arabalarına almanın keyfini çıkarıyorlardı.
Saat bir sularında, Worcester’daki 9 no.’lu yolda, gidecekleri yerin yaklaşık bir buçuk iki kilometre uzağında araba onları bıraktı. Uzun, dik bir yamaca bakıyorlardı. Yamacın tepesinde, bulundukları yerden görünemeyecek kadar uzakta Worcester Devlet Hastanesi vardı. Daniel oraya hiç gitmemişti, ama babasının yol tarifi hiç şaşmazdı. Daniel’ın babası, altmış kilometre kadar doğudaki Boston Üniversitesi’nde hukuk profesörüydü.
Phyllis’le evlenmemden hiç hoşlanmadı, annem de öyle, ama tabii ses çıkarmadılar. Liberal aydınlar böyle davranır. Lise birde okulu bırakmış olan Phyllis onların gözünde bir hiç. Liberaller böyledir de işte. Kişilikle öğrenimi birbirine karıştırırlar. Birlikte yaşayıp birbirine inanan, destek olan tonton ihtiyarlar olabileceğimizi akılları almıyor bir türlü. Belki de evliliğimde cinselliğin ağır bastığını sezmişler ve bunu pek bayağı bulmuşlardır. Phyllis, soyu haremlerde yetişmiş, o geniş kalçalı, iri göğüslü, zarif, şirin yüzlü, eli işe yatmaz kızlardan biridir. Halifelere çekici gelecek çıtkırıldım, güçsüz kadın tipi. Tekmelerle oradan oraya savrulacak bir kum tepeciği. Belki de onu itip kakmamdan korkuyorlardır.
Daniel, tepeye çıkmak için bir otobüse binmeyi aklından geçirdi. Ama trafik öylesine sıkışıktı ki, arabalar tampon tampona duruyordu ve yürüseler de aynı zamanda varırlardı. Yanında hafifçe koluna dokunan Phyllis ve sırtında başparmaklarını çanta-koltuğun kayışlarına geçirerek taşıdığı oğluyla Daniel tepenin yolunu tuttu. Yolun gidiş yönü de geliş yönü de arabalarla doluydu. Egzoz dumanlarının mavi bulutu havaya yükseliyordu. Daniel, bu dumanın ayak bileklerine, beline ve sonunda gırtlağına sarıldığı duygusuna kapıldı. Yürüdükleri yol boyunca, kaldırımı hastane bahçesinden ayıran taş duvar uzanıyordu. Yolun karşı tarafında benzin istasyonları, araba temizleyicileri, yıkama-yağlama garajları, dükkânlar, pizzacılar dizilmişti. Her tarafta Amerikan bayrakları asılıydı.