Ihlamur Ağacı – İpin Ucu
Yazar: Vüs’at O. Bener
ISBN: 978-975-08-0834-7
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 01.2004
Pandemi sebebiyle siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 168 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 4. Baskı / 02.2020 |
2003 yılında bütün yapıtlarıyla YKY’ye geçen Vüs’at O. Bener, yazdığı iki oyunla Türk Tiyatrosu’nda önemli bir “sıçrama”yı temsil eder. Bener’in bu iki oyunu yazarın bazı düzeltmeleriyle tek ciltte toplandı. Dost – Yaşamasız, Bay Muannit Sahtegi’nin Notları, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş – Kara Tren, Buzul Çağının Virüsü’den sonra, iki oyunu Ihlamur Ağacı ve İpin Ucu ile Vüs’at O. Bener yazını sürüyor.
I. PERDE
TABLO 1
(Baba girer. Elinde bir keser vardır. Merdivenin basamaklarını rahatça çıkar, gözden kaybolduktan sonra)
OĞUL : Her allahın günü yüreğim, yüreğim diye sızlanan adama bak. Ne diyordum ben? Bir şey değil bir gün düşüp bir yanını kıracak. Söktüreceğim şu merdiveni.
ANA : Aynaya baktın mı sen hiç?
OĞUL : İnemesin. Orada bağıra bağıra gebersin.. (Elini yüzünde gezdirerek) Ne var? Bir şey mi var?
ANA : Traş olmayacak mısın?
OĞUL : Traş mı? Bilmem?
ANA : Gözlerin kıpkırmızı. Ne o? Miden mi gene? Bakayım diline. (Oğul dilini gösterir) İyi. Sinirden. Bir setliç yapayım mı?
OĞUL : İstemem. (Midesini bastırarak) Peynirin işi bu, allah belasını versin.
ANA : Hiç bile değil. Daha dün tattım da aldım, mis gibiydi.
OĞUL : Bitinceye kadar önümüze süreceksin anlaşılan.
ANA : Atacak mıydım ya!
OĞUL : Ne zaman gideceksin mezarlığa?
ANA : Öğleden sonra
OĞUL : Şimdi düşse bu adam ne olur biliyor musun? Ölse? Bacağı kırılır. Kaynamaz kemikler, beş ay, on ay yatalak... Eh artık.
ANA : Daha şimdi yedin ya, ne vakit dokundu bu?
OĞUL : Niye gidiyorsun mezarlığa?
ANA : Sen niye gitmiyorsun?
OĞUL : Bir zamanlar babam olması yetmiyor da! Nereye?
ANA : Çok mu ağrıyor başın?
OĞUL : Ne de özenmiş görünüyordu. Sözde ilk günden kolları sıvayacaktı. Başlayamadı bile. Başlayamaz.
ANA : Aklımdayken, biraz para bırakır mısın bana?
OĞUL : Nah kafa!
ANA : Oğlum, şurada ne oldu daha evleneli? Bırak bunları, bunlar nasıl olsa...
OĞUL : Yazık değil mi sana? Kaç saat? Uyuyor, kahvaltıya bile gelmiyor. Ne demek bu?
ANA : Bilmiyorum. Geç kalacağım ben. (Çıkar, girer) Uzatma. Otur oraya, gazeteni oku. İstersen... (Çıkar)
OĞUL : Karayel fırtınası. (Ana girdiğinde) Karayel fırtınası diyor takvim, gördün mü?
ANA : Ne olmuş, her takvim fırtınaları yazar.
OĞUL : Hepsi yazmaz. Bu yazıyor. (Ana çıkarken kolundan yakalar.) Anne, otur, iyi değilim. (Ana oturur) Kulunçlarımı kır.
ANA : Yeter mi?
OĞUL : Anne, niye evlendin bu herifle sen?
ANA : Keyfimden!
OĞUL : Yeter! Acıttın.
ANA : Zorun benimle galiba. Gene ne yaptık? Söyle bakalım.
OĞUL : (Bağırarak) Ben aptalım! Aptalım! Aptalım!
ANA : (Kalkarken) Boynun ne kadar inceymiş senin. Hiç dikkat etmemişim.
OĞUL : (Boynunu yoklar) İnce değil. Yakam bol ondan. Büyük alıyorsun, sonra da...
ANA : O, benimle evlendi biliyorsun.
OĞUL : O, benimle evlendi. İnsan kendi başına da evleniyor demek.
ANA : Çekiştirip durma şunu. Ver, değiştireyim. Bol mu, dar mı, farkındaydın sanki. (Oğul sinirli sinirli gömleğini çıkarır verir. Ana, başka bir gömlek getirir.)
OĞUL : (Giydikten sonra) Nasıl? İnce mi gene boynum?
ANA : Değil.
OĞUL : İyi. Üşüdüm birden. Soğuk mu burası? Değişeceğim diyordu. Gördük! Ezilmemiş, pişmemiş anne. Bizim gibi, “yarın ne olacağız” kaygısına düşmemiş ki!
(Baba, yukarıda birşey çakmaktadır. Oğul bağırarak)
Kes şu patırtıyı!
BABA : (Görünür) Bana mı seslendiniz?
OĞUL : Bağırdım, seslenmedim.
BABA : Bir şey mi var?
OĞUL : Bir şey var.
BABA : Ne var?
OĞUL : Elinin körü!
ANA : Gelinin uyuyor da. Ne çakıyorsan sonra çak olmaz mı?
OĞUL : Yarabbi sen bilirsin!
BABA : Ha! ya! Peki peki, olur, acelesi yok. Sonra çakarım. (Çekilir)
OĞUL : Bu adam niçin yaşar?
ANA : Laf mı bu şimdi?
OĞUL : Ocakta su var değil mi?
ANA : Var. Yaşadığı için yaşar, niye yaşayacak.
OĞUL : Kıs altını. (Ana çıkar, girer) Otur. (Ana oturmaz)
ANA : Ne gülüyorsun?
OĞUL : Hiç. Git. Gel, gel! Anlatmadım değil mi sana? Neyse vazgeçtim, sonra. (Sesli sesli gülmeye devam eder, birden susar)
(Susuş)
ANA : (Çıkacağı sırada) Bu gün ne pişireyim sana?
OĞUL : Ne mi pişiresin? Kereviz çıktı mı?
ANA : Kereviz mi pişireyim?
OĞUL : Pişir ya!
ANA : Allah allah!
OĞUL : Niye şaştın o kadar?