Geçmiş Zaman Edipleri – Bütün Yapıtları – Portreler
Yazar: Abdülhak Şinasi Hisar
Kategori: Edebiyat
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 236 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
“Geçmiş Zaman Edipleri – Bütün Yapıtları – Portreler”
Geçmiş Zaman Edipleri, Abdülhak Şinasi Hisar’ın sağlığında yayımlanacağı duyurulup yayımlanamayan kitaplarından. Daha önce aynı adla ama başka bir içerikle çıkmıştı. Bu kez Necmettin Turinay’ın kurgusu ve önsözüyle, yazarın ölümünün 50. yılında, okuruyla buluşuyor.
Ediplerimize Dair Hatıralar ve Geçmiş Zaman Edipleri bölümlerinden oluşan kitapta Süleyman Nazif, Halil Halit, Şehabeddin Süleyman, Halit Raşit, Tunalı Hilmi, Saffetî Ziya, Tevfik Fikret, Ahmet Midhat, Ziya Gökalp, Abdullah Zühtü, Süleyman Nazif, Cenab Şehabeddin, Celal Sahir, Selim Nüzhet Gerçek, Abdülhak Hamid, Faik Ali, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nigâr Hanım, Ahmet Hikmet, Abdurrahman Şeref, Recaizade Ekrem, Ercüment Ekrem, Yahya Kemal ve Ziya Osman Saba’ya dair hatıra-portre yazıları yer alıyor.
Edebi Musahabe
Hamdullah Suphi’ye Dair Hatıralar – I
O zamanın hatıraları ruhuma öyle sinmiştir ki hâlâ daha, uyurken kalbimin üstüne biraz fazla yaslanmış olsam, kendimi o âleme dönmüş sanırım. Fakat bir türlü geçmiyor zannolunan günlere ve gecelere rağmen, seneler o kadar çabuk geçti, aradan öyle berrak mevsimler ve bedbaht seneler, ihtilâller, harpler ve facialar ve öyle beklenmez, inanılmaz ve unutulmaz şeyler geçti ki, şimdi o eski zamanları tavsif için “tufandan evvel” demek ihtiyacını duyuyorum.
Meşhur bir söze tebaiyetle haydi tufandan evvelki zamanı karıştırmasak bile, bu hatırlatmak istediğim 1902-1905 seneleri, ismi o vakit Mektebi Sultani olan Galatasaray Lisesi herhalde türlü türlü sefaletler içinde, fakat ümit suları üstünde yüzen bir Nuh gemisini andırırdı. Talebe bilhassa yağışlı, ıslak ve karlı mevsimlerde, titreşen zavallı bir muhacir kafilesine benzerdi. Sabahları yataktan uykuya doymamış ve bir saniye geç kalmayı bir kâr sayarak ayrılır, midelerimizi yemekle doyurmaktan ziyade, iştahımızı çirkin kokularla kaçıran yemekhanelerin kirinden yarı aç kalkardık. Rutubetli dehlizlerde rüzgârlar eser, çamurlu ve karlı bahçelerde ayaklarımız sızlar, ellerimiz donardı. Bütün bunlar hassasiyetimizi marazi bir halde arttırıyordu.