Bütün Şiirleri – Asaf Hâlet Çelebi
Yazar: Asaf Hâlet Çelebi
Kategori: Şiir
ISBN: 978-975-363-904-X
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 11.1998
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 128 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 6. Baskı / 04.2013 |
Asaf Halet Çelebi, çağdaş / çağcıl şiirimizin ilklerinden: Bütün havzaları ve deltalarıyla eski -hatta nerdeyse arkaik- bir dil ve söylemle modern bir şiir kurdu; kendi deyişiyle “tıpkı hayatta olduğu gibi müşahhas ile mücerred bir alem” yarattı. Ölümünün 40. yılında, Asaf Halet Çelebi’nin (bulunabilen) bütün şiirleri bir araya geliyor. İlk kez (şairin elyazısıyla düzelti ve değişiklikler içeren He ve Lamelif nüshaları ışığında) notlarla ve Seyhan Erözçelik’in “Son Vezir Asaf’ın Şiir Dünyasında Nedircikler” başlıklı “şerh” denemesiyle birlikte.
MAĞARA
içimdeki mağarada
kurumuş ölüler yatar
zehirle gülen zümrüt
ve yakut yatak içinde
bir zaman
beni uğrulamıya gelen
haramîler
içimdeki mağarada
bir yığın kitap var
bakınca yakından
tasvirlerin gözleri oynar
ve konuşur
hepsinin yüzleri benim yüzüm gibi
ve gözleri benim gözüm gibi
İBRÂHÎM
ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim
KAHKAHA
billûr sarayında çengi dilârâ
bahçede bin kaplumbağa
ve inci ile donanmış fil
gidince açıldı kapılar
ne iç oğlanları var
ne cariyeler
kimse
yalnız bir kahkaha
bütün odalarda
her boş odaya girişimde
bir kahkaha
ve çıkışımda
bir kahkaha
MISRI KADÎM
acaba ot gibi yerden mi bittim
acaba denizlerde mi şaşırdım
ve zamanı nasıl unutmaktayım
zaman unutulunca mısrı kadîm yaşanabiliyor
kendimi unutunca seni yaşayorum
yaşamak
bu ânı yaşamaktır
ammon râ’ hotep
veya tafnit
kim olduğunu bilmek istemiyorum
yalnız etrafında nefes almalıyım
dut bu a’ru ünnek pahper
kama pet kama tâ
mısır metinlerinde okuduğum cümleler
seninle okuduklarımsa büsbütün başka şeylerdi
seninle bir bahçedeyiz geliyor bana
orada hem var hem yok gibiyim
daha doğrusu bütün bir bahçe oluyorum
insanlığımdan çıkarak
kama pet
kama tâ
KADINCIĞIM
oyluk kemiğimi çıkartıp
kendime bir kadıncık yaptım
ve bir şamar vurup
rafa oturttum
ben evden çıkınca
kadıncığım yemeklerimi pişirdi
söküklerimi dikti
ve akşam olunca
korkusundan
çıkıp rafa oturdu
geceleri kadıncığımın dizine korum başımı
ve üç kıl koparınca
uyurum
DOĞDUĞUM EVİN PENCERESİ
bir çam vardı önünde
doğduğum odanın
çöpten yapraklarında
güneşi
rüzgârla sallayıp
kafesten
içeri dolduran bir çam
sedirinde iskambilden kuleler yıkılmış odada
loş ve sessiz ikindilerin acısıydı
sızan
gözlerim dalardı
kafesten
duvara
ve duvardan
kafese
seyretmiye
güneşi
yüz bir güneşti
kafesin her deliğinden
giren
susmuş bir çocukla şaka eden
yüz ikindi güneşi
İKİNCİ PENCERE
yeşil yapraklar
yeşil havuz
yeşil yaprakların düştüğü havuz
koyu yeşil
ve rüyamda
fıskiyenin üstünde
fırıl fırıl dönen insan
kırılmış merdivenlerde
malta taşlarının altındaki tesbih böcekleri
ve yerin altından
çıkan
solucanlar
büyük bademin altında
sohbet ederler
giderler
gelirler
aralığın görünmiyen yerinde
ve ben
limonluğun içindeki
kırmızı toz dolu sandığı düşünüyorum
pencerede
ŞEHİR
allahtan pencere açmışlar içi sıkılan evlere
pencereler olmasaydı
nasıl gezerlerdi
karanlıklarda
ayağa kalkmış büyük böcekler
nasıl tırmanırlardı
merdivenlerden
tahta evler eski kutulardır
apartmanlar yaldızlı nişan şekeri kutularıdır
içinde siyah ve sarı başlı böcekler oturur
başka küçük bir kutudan
uzaktaki başka böceklerin
cızırtılı seslerini duymıya meraklıdırlar
sevgilim bir böcektir
taştan duvarlar içinde
karafatmalarla yaşar
beş senedir getirdiğim şekerleri yiyip
elimi ısırmıştır
karafatmalar onu benden ayırdılar
o şimdi bana küsülüdür
kutu duvarları içinde
TAHTADAN YAPTIĞIM ADAM
tahtadan yaptığım adam
ne yemek yiyor
ne konuşmak biliyor
kas katı gözlerle
görünmez yerlere bakıyor
tahtadan yaptığım adam
hatırlıyor ki
bir zaman
nefes alan
ince ince yaprakları vardı
toprağı iştiha ile yiyen
liften
ince ince ağızları vardı
tahtadan yaptığım adam
ağaçtan uzaklaştı
ve insana yaklaştı
yazık ki
ne insan oldu
ne ağaç
ASURİ ŞİİRİ
gövdesinden kopmamış kelle
yukarı bakıyor
ağaçta düşüncesi var gibi
gövdesinden kopmuş kelle
hiçbir yere bakmıyor
hiçbir düşüncesi yok gibi
ağacın gövdesi var
kellenin gövdesi yok
sallanıyor yemiş gibi
sarılmış ağaca
saçlarından
kesilmiş insan başı da oluyor
kesilmiş manda başı olduğu gibi
ağaçta düşüncesi olan
o yemişi ağaç vermedi
sen taktın sonradan
kelle avcısı
kellenin pastırma eti
yemiş değil yiyemezsin
kellenin pıhtı kanı
şarap değil içemezsin
ıstırap kesilmemiş kellede olur
kesilmişinde değil
öç alamazsın